10 Ocak 2018 Çarşamba

İnsanlığımı Yitirirken | Osamu Dazai

(Bu bir inceleme yazısı değildir.)

Herkese merhaba.
2018'in ilk yazısıyla karşınızdayım. Umarım iyi günler geçiriyorsunuzdur.
Benimki yılın başı için fena sayılmaz. Yani sanırım.

Aralık ayının ilk gününde başlayıp neredeyse sonunda bitirdiğim, sindire sindire -ve ya tembelce- okuduğum bu kitap hakkında bir şeyler yazmayı istedim. Yazmak istediğim şeyleri unutmadan önce yani.. Gerçi kitabı ilk bitirdiğimde yaşadığım yoğun duyguyu da atmam gerektiğini düşündüğüm için biraz daha geç yazabiliyorum bu yazıyı.

Kitaba bir animede iki bölümlük yer verilmiş ancak henüz izleme fırsatım olmadı. İzlediğim zaman bu kısıma ufaktan bir şeyler yazarım belki. (Gerçi ne kadar iyi yansıtılmış olabileceği büyük bir soru.)

Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından olan Dazai, 1930'lu yıllarda başladığı yazarlık yaşamında, İkinci Dünya Savaşı sonrasından ölümüne kadar olan sürede önemli öykülere ve romanlara imza atmıştır. Ningen Şikkaku (İnsanlığımı Yitirirken, 1948) bir anlamda Dazai'nin özyaşam öyküsüdür. Bu eserinde Dazai çocukluğunda yaşadığı yalnızlığı, gençliğinde ailesinden kopuşunu ve daha sonra Tokyo'da geçirdiği sıkıntılı yıllarını, intihar girişimlerini, vereme yakalanışını içe dönük bireysel bir anlatı yerine, yaşam alışkanlıkları üzerinde yoğunlaşarak ustalıkla ve yalın bir anlatımla kaleme almıştır. Kalbi kırılan, üst üste çöküşler yaşayan, gelişigüzel kullandığı ilaçlar sonunda bünyesinin dengesini de kaybeden öykü kahramanı Yozo, anlatının sonunda insanlığını yitirdiğini itiraf etmektedir.Belki de, Yozo'nun anlatısının ilk cümleleri Dazai'nin neyi vurgulamak istediğini çok iyi özetlemektedir: 'Yaşamım utançlarla doludur. İnsan yaşamının ne olduğu hakkında bir fikrim yok.'
(Goodreads sayfasından alıntı.) 

~~~~

İlk olarak uzun bir süre sonra ilk defa bir kitabın beni bu kadar derinden etkilediğini itiraf etmeliyim. Okurken kendimi kaptırdığım ve umutsuzluğa/karamsarlığa düştüğüm zamanlar oldu.
Ara sıra insanlığımı sorguladığımda oldu. Daha doğrusu insanlığın ne demek olduğunu.

Kitap boyunca ana karakterimiz Yozo'nun yavaş yavaş nasıl insanlığını kaybettiğini okuyarak görebiliyoruz. Bu benim için bayağı etkileyiciydi.

Özellikle kitabın sonuna doğru Yozo'nun bazı düşünce ve isteklerinin benim düşünce ve isteklerime kısmen benzediğini fark ettiğim anlar oldu. Bu biraz ürkütücüydü. Gerçi genel olarak karamsar düşündüğümden ve bu kitapta karamsar bir kitap olduğundan biraz normal olmalı.

Kitabı karamsar kitapları okumaktan hoşlanan kişilere tavsiye ediyorum. Daha doğrusu karamsar kitapları okuyup o kitabın oluşturduğu/oluşturabileceği duygularla başa çıkabilecek insanlara. Ancak kitapları seven herkese tavsiye edebilirmiş gibi hissediyorum. Fazlasıyla güzel ama beni fazlaca etkileyen bir kitaptı. Bu etki kötü mü, yoksa iyi mi bilemeyeceğim.

Son olarak kitaptan -bolca- aldığım alıntıları paylaşarak yazıyı sonlandırmak istiyorum. Beklediğiniz gibi bir yazı olmadıysa üzgünüm. Devam etseydim ya tüm kitabı, ya da tüm sorunlarımı anlatabilecekmiş gibi hissettim.
Güle güle, kendinize iyi bakın!
Bu, benim insanlarda son sevgi arayışımdı. Bir yandan insanlardan son derece korkarken, bir yandan da insanları bir türlü aklımdan çıkaramadım. Öylece, şaklabanlık sayesinde ince bir çizgiyle insanlarla olan bağımı koruyabildim. Dışarıya karşı, durmaksızın gülümseyen yüzümü gösterirken, iç dünyam ölüydü.
-İnsanlığımı Yitirirken, s.11

Çizer. Off, ama ben, büyük sevinçleri, büyük üzüntüleri olmayan isimsiz bir çizerim. Büyük üzüntüler sonradan gelse de olur, darmadağın edecek sevinçlere ihtiyacım olduğunu yüreğimde panik duygusuyla düşünsem de, benim o andaki sevincim, müşterilerle boş konuşmalar yapmak ve müşterilerden içki içmekti.
-İnsanlığımı Yitirirken, s.81-82

İnsanlığımı yitirdim.
Artık ben, asla bir insan değilim.
-İnsanlığımı Yitirirken, s. 108