Son birkaç gündür hem stresli hem de heyecanlı anlar geçiriyorum. 2015'e gireceğiz ve benim ilginç şekilde planlarım var. Geçen 2 yılda olduğu gibi arkadaşlarımla kutlayacağım. Umarım eğlenceli geçer.
Geçen yıl -2013- benim için saçma bir yıldı. Bu yılda da fark eden pek bir şey yoktu. Ama düşüncelerimin biraz daha değişmiş olmasından dolayı çok ağır bir şekilde üzülmedim. Daha iyi geçti yani.
2015'in ise bundan daha iyi geçmesini umut ediyorum. Herkesin yeni yılı kutlu olsun! Umarım iyi, huzurlu ve mutlu bir yıl geçirirsiniz~
Not: Normalde bu yazıyı 31'inde yayınlamam gerekiyordu ama meşgul olacağımı varsayarak biraz daha erken yayınlamanın daha uygun olduğuna karar verdim.
Bir önceki blog yazısının üzerinden 3-4 gün geçtikten sonra yeni yazı yazmaya niyetlenmiştim. Yazdım, hatta bayağı güzel yazdım. Ama işler beklediğim gibi gitmedi ve yanlışlıkla yazıyı sildim. Bu yüzden Anti-Patates adlı anime-manga tanıtım yazımızın 3. sayısında Dengeki Daisy değil de Beast Master var. Ama fazla üzülmedim çünkü ikisininde mangakası aynı! (Gerçi bunu biraz geç öğrendim ben.. İnsan çiziminden bile mi şüphelenmez?!)
Geçen yine rezil şeyler yapıyorum.. MEH!
Her neyse, Beast Master'a dönelim!
Beast Master, benim okuduğum ilk mangalardan biri. Gerçekten çok severek okuyup, bitince de üzüldüğüm bir manga.
Genel olarak komedi mangası desem daha doğru olur. Ama shoujo.. Yani..
2 ciltten oluşuyor, 7 bölüm ve 2 tane de ekstra bölüm var. Ekstra bölümlere bakayım dedim ama editi rahatsız edici derecede bozuktu. (Ana hikayenin editi de bozuktu ama zorunlu olarak okudum.)
Leo fazla sevimlisin. >w<
Birazda konusundan bahsetmek istiyorum bu şirin manganın. Kubozuka Yuiko, hayvanları aşırı derecede seven 17 yaşında bir kızdır ama hayvanlar onu pek sevmez ve bu yüzden ondan sürekli kaçarlar. Bir gün Yuiko'nun sınıfına Aoi Leo adlı bir öğrenci transfer olur. Korkutucu görünüşü ve bakışlarından dolayı herkes ondan korkar. Yuiko tesadüfen, Leo'nun aslında hiç korkutucu olmadığını masum ve iyi huylu biri olduğu ayrıca da hayvanlar tarafından sevildiğini görünce onunla konuşur ve arkadaş olurlar.
Diğer birkaç ayrıntıyı anlatmam uygun olmaz diye düşünüyorum 7 bölümlük manga yani, fazlasıyla kısa. Ama tadında kaldığını söyleyebilirim. Sonuçta 50-60 bölüm olup bir yerden sonra olabildiğine boş ve saçma giden shoujo mangalar olabiliyor. Saçma bir 20-30 bölüm okumak yerine, dolu dolu ve güzel bir 7 bölüm okumak daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.
:3
Eeumm, yazıyı burada bitiriyorum efendim. Fazla uzun uzun yazmak hem şuan işime gelmiyor hemde kimsenin uzun uzun benim saçmalamalarımı okuyacağını zannetmiyorum.
Boş vaktiniz olduğunda mutlaka Beast Master'ı okuyun falan~
Her neyse, umarım hoşunuza gitmiştir.
Görüşmek üzere~
Mini Not: Aceleye gelmiş gibi gözüküyorsa bunun için cidden üzgünüm. Şu sıralar gevezeliğim tutmuyor. Sanırım canımın sıkkın olmasından. Her neyse, iyi bir şekilde geri döneceğim~!
Yazmayalı biraz uzun zaman oldu. Bende hala yaşıyor olduğumu bir güncelleme yazısıyla değil de, kısa da olsa bir oyun tanıtımı ile belirtmek istedim.
Hala yaşıyorum ve tembelce oyun oynama çabalarıma devam ediyorum.
Bu oyunumuz ise Pocket Mirror, aslında kendisini bir 6 ay önce görmüştüm ama fazla dikkatli araştırmaya üşenmiştim. Bir yerde tekrar görünce hadi bir bakayım dedim ve bir demosunun olduğunu fark ettim ve oynadım. Oynarken videoda çektim ama 2-3 defa başarısızlığa uğradım. Sanırsam 4 veya 5. denemede istediğim gibi bir sonuç aldım. Görüntü kalitesi biraz kötü olabilir ama idare eder. Demoyu oynamaya üşenenler için videoyu yazının en altına koyacağım.
Pocket Mirror, diğer oyunların da olduğu gibi RPG Maker ile yapılmış bir korku oyunu. IB ve The Witch's House gibi olduğu yazıyor. Ama ben daha çok The Witch's House'a benzettim, IB'ye benzeyen tek yanı ana karakterlerin birbirine benzemesi olabilir.
Bir de ana karakterimizin adı hala gizli ama Tumblr'daki sorulara cevap verirken Alice veya MC ismini kullanıyorlar. MC'nin kullanış amacını pek anlayamasam da (berbat ingilizcemden dolayı), Alice'in oyunda Harikalar Diyarı benzeri bir tema olabileceğinden kullanıldığını düşünüyorum.
Oyunun Tumblr sayfasından anlayabildiğim kadarıyla oyun IB ve The Witch's House arası bir korku derecesinde olacakmış. Ne çok fazla ani/beklenmedik ölümler olacak, ne de IB kadar yumuşak olacakmış. Birçok yerde kan ve karanlık atmosferler beklememiz gerektiğini de belirtmiş.
Açıkçası ben oyunun tam halini gerçekten merak ettim. Demo'da açık söylemek gerekirse hiç korkmadım. Belki ürperten yerler vardı ama korktuğumu söyleyemem.
Merakla bekliyor olacağım tam halini, hoş gibi gözüküyor~!
*Oyun hakkındakileri gelişmeleri takip etmek için; Twitter
Herkese merhaba!
Mimlenmeyeli bayağı uzun zaman oldu. Açıkçası her ne kadar biraz beni zorlasa da sanırım özlemişim!
Her neyse, beni mimleyen Ms. Grumpy'e çoook teşekkür ediyorum ve mime başlıyorum. u.u
-Blog açma hikayeniz nedir ?
Daha önceden de birkaç kez blog açıp sonradan bırakmıştım. Yani bloggerı az çok biliyordum. Sonra bir gün yine deli gibi araştırma yaparken bir blog ile karşılaştım. Blog o kadar hoşuma gitti ki, içimde yeniden yazma isteği uyandırdı. Sonra da tekrar açıp, yazmaya başladım.
-Blog isminiz nereden geliyor ? Neden bu isim ?
Blog ismim daha öncede çoğu yerde kullandığım kullanıcı adım. Bu kullanıcı adına ilk sahip olduğum zamanlar, şuan olduğum kadar dürüst ve akıllı değildim. Yalancı Tilki/Tilki Ruhu anlamına gelmesi birazcık bu yüzden, biraz da Vampir Günlükleri kitabındaki kitsune ikizlerden dolayı.
-Hangi mevsimi seversiniz ? Bu mevsim size neyi çağırıştırıyor ?
Aslında yaz dışındaki tüm mevsimleri seviyorum. Ama en çok kış.
Bu mevsim bende sakinliği ve sessizliği çağrıştırıyor. Daha önceden yaşadığım şehirde kar yağdığı zaman bir sessizlik ve sakinlik oluyordu. Sanırım kış ile ilgili sevdiğim şey buydu. Şuan bulunduğum yerde kar yağmasa bile hala kışı seviyorum.
-Kırmızı ruj mu, eyeliner mı ?
Makyaj konuları ile pek alakam yoktur ama.. Sanırım eyeliner diyeceğim.
-Blog yazmak sana ne kazandırdı ?
Biraz kısıtlı da olsa özgürlük sanırım. Yani, kendimi biraz da olsa ifade edebiliyorum ve eğleniyorum.
-Kitap okumak mı ? Bir şeyler yazmak mı ?
Bir şeyler yazmakla kasıt olan fanficton veya o tarz bir şeyse. Kesinlikle kitap okumak. Her ne kadar hala bir şeyler yazma çabasında olsam da, kitap okumak daha az yorucu.
-Şiir mi ? Roman mı ? Hikaye mi ?
Roman ve hikaye sanırım.
-En çok etkilendiğin film ?
Fazla film izleyen biri değilim. Bu yüzden aklıma şuan sadece Marley ve Ben geliyor. Sonunda salak salak ağlamıştım.
-Hangi tür kitap, film ?
Hem kitapta hemde filmde özellikle tercih ettiğim bir tür yok. İlgimi çekiyorsa izlerim/okurum.
-Öğrenci olmak mı ? İş hayatımı ?
Bu soruyu cevaplamak için fazla veletim. En azından şimdilik.
-Kitap okumak mı ? Film izlemek mi ?
Tabii ki de kitap okumak!
-Klasik giyinmek mi ? Spor giyinmek mi ?
Hangisi işime geliyorsa o şekilde giyinmek.
-Almaktan asla vazgeçmeyeceğin şey ne ?
Tatlı olan herhangi bir şey. Cidden.. Vazgeçemiyorum.
-En sevdiğin yemek nedir ?
Makarna sanırım. Evet evet, makarna.
-En sevdiğin dizi ?
Ben dizi izlemiyorum. Ama şu sıralar japon dizilerine biraz başladım gibi. Şuanlık favorim Shark ama 9. bölümden sonrasını hiçbir şekilde bulamadım. :c
-Özel bir yeteneğin olsa bunun ne olmasını isterdin ?
İnsanların beyinlerine girebilmek ? Sanırım bu. (Aoba mod ; on - Scrap Kullanan Kitsune)
-Hasta olmanın en kötü yanı nedir ?
Ben fazla hasta olan biri değilim ama hasta olduğumda da tam oluyorum. O yüzden hastalık dönemi benim için fazlasıyla acılı geçiyor. En kötü yanı bu sanırım. Onun dışında kötü bir yanı yok. Herkes ilgileniyor falan hoş hani.
-Alınacaklar listen var mı ? İlk beşi nedir ?
Vampire Knight'ın 10. cilti
Sims'in eklenti paketi
Oyun konsolu (tam olarak karar vermedim)
Lens
Stitch Peluşu
-Okuyan herkese çook teşekkür ediyorum ve en dramatik ana geçiyorum. Mimleme!
Aşağıda vereceğim bloglar eğer daha önce yapmamışlarsa bu mim'i lütfen yapsınlar, okumayı çoook istiyorum çünkü. OuO
(Mimlediklerimin dışında görüpte yapmak isteyenler olursa onlarda yapabilirler. *başka kimse olduğunu düşünmüyor*)
Herkese merhaba.
Sonunda kitabı bitirdim ve istediğim gibi kitap hakkında birkaç şey yazabileceğim. İlk olarak bu benim ilk Haruki Murakami romanımdı. Uzun zamandır çevremde övülen bir yazardı, herhangi bir kitabını okumayı çok istiyordum. Neden İmkansızın Şarkısı'nı seçtiğimi bilmiyorum. Kafamda ilk olarak hep o vardı, belki de bu yüzdendir.
Konusuna gelirsek, 37 yaşındaki ana karakterimiz bir uçak yolculuğu sırasında Beatles'ın ''Norweigan Wood'' adlı parçasını duyar ve bu onu Tokyo'da geçirdiği üniversite yıllarına götürür.
Diye tek cümle ile özetlemek istiyorum ben, çünkü her kitap tanıtımına D&R'ın internet sitesinden bakan ben o tanıtım yüzünden kitaptan birazcık spoiler yedim demem mümkün. (Zalımsın D&R)
(Bende zalımım çünkü Twitter'da ve Facebook'ta kitaptan alıntı paylaştım, vurun beni.)
Kapağı bu şekilde.
Ne hoş değil mi ? (En azından benim için.)
Kitabın genel olarak içeriğinden bahsedecek olursam, biraz cinsel içerik barındırıyor demem mümkün. Fazla rahatsız edici değildi diyebilirim. Bir de kitapta bol bol ''intihar'' sözcüğünü duyabiliyorsunuz, bu yüzden fazla depresif yapıya sahip olanlara önermeyeceğim bir kitap diyebilirim. Yani kitabı bitirdiğimde nedensiz yere ağlamaya başladım ki, duygusal olan -neredeyse- hiçbir şeye ağlayamayan biriyim. Fazla derinden etkilediği için olsa gerek.
Kendisi 12 bölümden oluşan bir kitaptır falan.
Mini not: 11. bölümün sonundan 12. başına geçerken büyük bir şok yaşayabilirsiniz. Şahsen ben kitabın arasın ayracı koyduktan sonra odamdan çıkıp 5 dakika falan evin içinde dolaştım. (Sabahın 5'inde yapılabilecek en güzel şey!)
Bir kitap bu kadar iyi giderken, nasıl bir anda kötüleşebilir hala anlayamıyorum.
Okumaya harcadığım vakte ve paraya değen bir kitap oldu diyebiliriz. Fakat çevirisinde birkaç tane hata görmedim diyemem, hatta bazı kelimelerin baş harfleri yok. Garipti..
Ama yine de sevdim.
Her neyse, bu kadar. Kitap hakkında daha fazla şey yazmak isterdim fakat bunu spoiler vermeden yapabileceğimi pek sanmıyorum. <..<
Not: Kitabın bir de filmi var fakat bunun hakkındaki yorumlar hiç olumlu olmadığından izlememeye karar verdim. Kafamda nasıl canlandıysa o şekilde kalmasını istiyorum.
Herkese merhaba.
Uzun zaman olmuş gibi hissediyorum ya da daha çok sanki hiç blog yazmamış gibi.
Her neyse, bugün birazcık hüzünlü başladı. İlk olarak osu! oynadığım mouseum sonunda benden bıktı ve intihar etti, daha sonra sevdiğim bir hikaye final verdi. Ama beni en çok etkileyen Garry'nin tablonun içinde kapalı kalması ve onu kurtaramamam oldu. (Resmen osu! umurumda değil, mouse ölmüş ama isyan edemiyorum.)
Ana konuya artık giriş yapmış bulunmaktayım.
Birkaç gün önce IB'yi oynamaya başladım. (geçerli bir sebepten dolayı belli bir yerden sonra tekrardan başladım) O kadar, ''Yemez o. Çok korkunçtur dayanamam ben. İyk, miyk.'' dememe rağmen The Witch's House'daki o ayıcık kadar korkutmadı beni. En fazla kısık ses ile çığlık atıp, ''İyk'' yaptım.
Ayrıca her ne kadar puzzleları zor deselerde, Mad Father'daki kadar değildi bence. (Sketchbook kısmındaki yer hariç, oraya Youtube'tan bakmak zorunda kaldım. Ayrıca olayını da anladım desem yalan olur.) Yani bence aldığınız şeyi evin başka bir ucunda falan kullanmak zorunda kalmıyorsunuz. Tamam, karışık ama bağdaştırması daha kolay.
(Eeuu, şimdi yazıyı okuyan çoğu kişi oyunu mutlaka oynamıştır ama yine de ben kısaca bir özet geçeceğim.)
Bu fanart cidden hoşuma gitti. Çok sevimli.
IB adında 9 yaşında bir karakterimiz var. Ana karakterimiz bu kız.
Bir öğleden sonra IB anne ve babası ile Guertena'nın sanat galerisini ziyaret ediyorlar. Annesi, IB'ye sanat galerisini gezerken diğer insanları rahatsız etmemesini ve tablolara dokunmamasını tembihliyor. Daha sonra galeriyi gezmeye başlıyoruz. Daha sonra bir tablonun önünde duruyoruz. Tablo ilk başta, ''??? World'' adıyla gözüküyor çünkü IB soru işaretli kısımdaki kelimeyi bilmiyor. (Az önce öğrendiğime göre tablonun adı, ''Fabricated World'') Her neyse, IB bu tabloya dokunuyor veee tablonun içine giriyor.
Oyun da burada başlıyor. Amaç tablonun içinden çıkıp, gerçek dünyaya geri dönmek.
Tabii ki, bunu sizi kovalayan ''Kırmızılar İçindeki Kadın'' -bunun farklı renkli versiyonları da var, hepsi ürkütücü- tabloları ve başsız mankenlerden kaçarak yapmak zorundasınız. (İnanın bana, ürkütücüler.)
Bir de Garry var. O da tablonun içine giren insanlardan biri. Oyunda biraz ilerledikten sonra o da karşımıza çıkıyor ve bize katılıyor.
Garry'nin gülünü almak için ne uğraşmıştım.. Maviler İçindeki Kadın.. ÖL!
Bu arada canınız şu gördüğünüz gül oluyor. IB'ninki kırmızı, Garry'ninki ise mavi.
O güller kaybolursa veya biterse ölüyorsunuz. (Bknz: Gülünü kaybedip kötü sona giden ben. *dat spoiler*)
Bazı vazolarda su oluyor. Onlara gülü koyduğunuzda canınız yenileniyor.
Ne kadar tatlılar değil mi ?
Fanarttan görüldüğü üzere bir tane karakter daha var fakat spoiler vermeden anlatabileceğimi pek sanmıyorum. O yüzden dikkat edelim. <.<
Mary, oyunun yaklaşık olarak ortalarında çıkan bir karakter genel olarak sevimli ve neşeli bir karakter gibi gözükse de, kesinlikle öyle değil! Mary, Guertena'nın tablolarından biri. (Hatırladığım kadarıyla son eseri.) İnsan gibi gözüktüğü için onu da tablonun içine giren bir insan zannediyorlar. Dışarı çıkma isteğinden dolayı Garry'nin tablodan çıkamamasına sebep olup, neredeyse nefret ettiğim karakterler listesine giriyor olsa da, empati kurunca Mary'i az çok anladım.
YİNE DE BU YAPTIĞI ŞEYİN KÖTÜLÜĞÜNÜ DEĞİŞTİRMİYOR! <.<
Burada ağlamamak için kendimi zor tuttuğumu söylemem gerek.
Ayrıca kendime çok çok önemli bir şeyi unuttuğum için çok kızdığımı da.
Sonuç olarak bu sinir ile gidip Mary'i yakarak öldürdüm ve ''Forgotten Portrait'' adlı sona ulaştım. Fakat ciddi anlamda içime oturdu. Bu yüzden uykusuz olmadığım bir zaman tekrar oynayacağım. (sanırım)
Her neyse, şimdi duygusal olan -aslına olmayan- bölüme geçelim.
Açıkçası oyunu sürekli bir şekilde ertelemek büyük bir hataymış. Her ne kadar görüntü olarak yetersiz kalsa da, konusu, karakterler vs. görüntüyü tamamen unutturuyor. Oyunu bitirdikten sonra, gerçekten dedikleri kadar varmış, diye düşündüm.
Favori oyun sıralamamın başında olmayı fazlasıyla hak ediyor.. Fazlasıyla..
Şimdi de fanart yağmuru;
Bu kadardı.. Yani sanırım.
Fazla saçmaladıysam çok çok özür diliyorum. Uykusuz kaldım birazcık.
Her neyse, bir sonraki yazıda görüşmek üzere~
Uzun zaman oldu ve ben ciddi anlamda bir şeyler yazmayı özlediğimi fark ettim.
Ehem ehem, yazmadığım aralıkta iki oyun birden bitirdim. The Crooked Man ve bugün size kısaca tanıtacağım Misao.
The Crooked Man'i Shuu-san'ın yazısını görmem ile günlere yayarak oynadığımdan, (Oyunu bitirmem en az 1-2 ayımı aldı sanırım.) bir Misao kadar iyi hatırlamıyorum. Bu yüzden onu oyunu 2. defa bitirdiğimde ek sahne ile birlikte anlatmaya karar verdim sanırım.
Şimdiden iyi okumalar. ^-^
Yazıya bu komik -gibi- olan fanartımsı şey ile başlamak istedim. Çizen kişinin deviantart'ına da buradan bakabilirsiniz.
Oyunda ana karakterimiz Aki. (Her ne kadar başlangıçta adını istediğimiz gibi değiştirebiliyorsak da ben orjinal olarak bıraktım oynarken.) Bana göre pekte normal olmayan bir lise öğrencisi. Sınıfında Misao adında bir kız var. Sessiz ve nazik bir kız. (Ayrıca bana biraz da utangaç gibi geldi.)
Oyun, Aki'nin rüyasında Misao'nun yardım istediğini duymasıyla başlıyor. Ardından uyanıyor ve okula geç kaldığını fark ediyor. Koşa koşa hazırlanıyor. Evden çıkarken Misao'nun 3 ay önce kaybolduğunu ve bir daha haber alınamadığını, herkesin onun öldüğünü düşündüğünü fakat kendisinin bunu inanmadığını anlatıyor.
Sonra evden çıkıyor ve okula gidiyor.
Okulda rüyasını düşünürken Sohta -kendisi öğretmen- Aki'yi uyarıyor.
Daha sonra zil çalıyor ve teneffüse giriyorlar. Bu sırada da, Ayaka geliyor. Ayaka, Aki'nin yakın bir arkadaşı diyebiliriz. Kendisi öğretmenimiz Sohta'ya feci takıntılı ve Aki'ye hep ondan bahsediyor.
Bir de her sınıfta olduğu gibi bu sınıfta da havalı tiplerimiz var.
Bu Tohma açıkçası bu grup içinden az çok sevdiğim bir karakter oldu kendisi. Neden bilmiyorum. Normalde çok itici bir karakteri var.. Yani.. Sanırım.
Bu da Yoshino. Onun için söyleyebileceğim tek şey şu; Sınıftaki o iğrenç sinir olduğunuz kızdan veya kızlardan farkı yok.
Kudoh hakkında pek söylenecek bir şey yok. (aslında var ama spoiler'a giriyor)
Saotome'de Yoshino'nun daha saf ve salak gözüken versiyonu diyebiliriz. Yani. Ama tipi yüzünden bir şey diyemiyorum çünkü çok tatlı. o.o
Aki ve Ayaka konuşurken, bu yukarıdaki dörtlüden Yoshino bir lanetten bahsediyor, Tohma bunu saçma bulduğu için dalga geçiyor. Yoshino ciddi olduğunu diğer sınıflardan bir çocuğun tuvalette saldırıya uğradığını söylüyor. Daha sonra bunun Misao'nun laneti olduğunu düşündüğünü de ekliyor.
O arada elektrik falan kesiliyor. Yoshino, Misao'nun onlara cidden sinirlendiğini/deli olduğunu söylüyor. Sonra Aki tekrar Misao'nun sesini duyuyor. Onun kendiyle konuştuğunu sesli bir biçimde söylüyor.
Tohma burada Aki'ye adeta ''Sen ne diyorsun len?!'' diyor.
Ekranda ''Find me...'' yazısı çıkıyor ardından ekranı kaplayacak kadar çok, ''Find Me'' ve ''Help Me'' yazıları çıkıyor.
Bknz;
Hemen sonrasında da başka bir dünyaya geçiş yapıyorlar.
Oyunun başı bu şekilde.
Diğer dünyada da, amacınız Misao'nun parçalarını bulmak. (6 tane var.) Ben bunu yaparken biraz yardım aldım. Fakat kesinlikle zor bir oyun değil. Yani The Crooked Man'de harcadığım çabanın çeyreğini bile harcamadım bu oyunu oynarken. Zor olmadığı için ve heyecanlı devam ettiği için tek oturuşta bitirdim.
Her ne kadar daha oynamadan spoiler alsam da heyecanlıydı.
Bu arada Misao'nun ve Mad Father'ın yapımcısı aynı. Bu yüzden;
Biri bu gizemli adam. Mad Father'da da feci gizemliydi bu. u.u
Miss Library diye geçiyor fakat daha sonradan ona bir isim verebiliyoruz. Normalde adı Novella fakat ben Aya ismini verdim çünkü.. Nedenini söylememe gerek yok.
MEH.
Bu arada Mad Father oynamayanların burayı geçmesini istiyorum çünkü spoiler olabilir. (Secret Ending'i bilmeyenler için de geçerli biraz. Aslında baya) Her neyse, secret ending'de Alfred -Aya'nın babası- Aya'nın klonunu yapmıştı. Ve wikiden öğrendiğim kadarıyla da Novella, Aya'nın klonu.
Her neyse, oyuna geri dönelim yoksa Mad Father'ı 3 kez oynamış bir manyak olarak yazıyı amacından saptırma ihtimalim yüksek.
Aslında ben Aki'de de bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Yani kim böyle bir şey der ki ?
KİM?!
Bir de ''Teehee!'' diyor.
Bir de oyunda birkaç tane jumpscare olduğunu söylemem gerek ama çok korkunç değiller. Sadece bir anda korkuyorsunuz ve geçiyor.
Tüm parçaları bulduktan sonra iş bitmiyor. Birini ya öldüreceksiniz ya da öldürmeyeceksiniz. Biri oyunun kötü sona gitmesine diğeri iyi sona gitmesini sağlıyor.
İyi sona gitmediğiniz zaman bildiğim kadarıyla gerçeği öğrenemiyorsunuz. (büyük ihtimalle yine yanılıyorum) İyi sona gittiğiniz zaman hem gerçeği hem de giriş ekranında soru işaretli olan yerde ne olduğunu öğreniyorsunuz..
Bunda da gerçekte tam olarak ne olmuş ne bitmiş onu öğreniyorsunuz. Sonu hariç hepsinin videosunu çektim. Büyük ihtimalle yazının en altına koyarım.
Videolar spoiler içeriklidir. Sonra izleyip bana laf etmeyiniz ben uyarımı yaptım. u.u
(Bu arada ses falan yok sanırım. İdare edeceksiniz. u.u)
Ve sonunda bitti.
Şuan saat 07:10, resmen kendimi bir yazı için feda etmiş bulunmaktayım. Büyük ihtimalle 4-5'e kadar uyuyacağım.
Lütfen yorum yapmayı veya şu tepkilerden birine tıklamayı unutmayın. Bir sonraki yazıya kadar...
Herkese merhaba!
Yine bir horror rpg oyunu ile karşınızdayım. (bu tür oyunlara, o ad veriliyordu değil mi ? yanlışsa şimdiden özür dilerim kafam karışık biraz.)
Oyunun adı başlıktan da anlayabileceğiniz gibi Mermaid Swamp. (Denizkızı Bataklığı falan q.q)
Her neyse, oyuna biraz ön yargı ile başladım. Çünkü konusu fazla ilgimi çekmemişti. ''En fazla kötü sonu görmek için oynarım.'' diyordum fakat öyle olmadı. İlk başta oyunu oynarken kafam karıştığı için 3-4 kez bıraktım. Fakat sonradan oyunun içinde yönlendirme gibi bir şey olduğunu fark ettim. İngilizce olduğundan çözmem biraz zaman aldı. (Gerçi yönlendirme bile bazen işe yaramadı.) Her neyse, bir şekilde oynadım, bitirdim. Oyunu anlatmaya geçmeden önce Mad Father'dan daha çok korktuğumu söylemem gerek. 2-3 defa yerimden zıpladım.
Fakat öncelikle, efsaneyi anlatmam gerek. Çünkü oyunda sık sık geçiyor ve oyunun adı buradan geliyor.
Bir zamanlar bir adam varmış. Bataklıktaki güzel bir deniz kızına aşık olmuş. Onu izlemeyi çok seviyormuş. Sonra bataklıktan aldığı suyu büyük bir su tankına doldurup evine koymuş. Deniz kızını da içine. Fakat gün geçtikçe mutlu deniz kızı üzgün görünmeye başlamış. Daha sonra çirkinleşmiş ve canavara dönüşmüş.
Bu fanart çok hoşuma gitti. :3
Ehem ehem, serimizin ana karakteri Rin. (Yukarıda fanartı var.) Onu oynuyoruz. Bir de Yuka (Rin'in yakın arkadaşı), Yuuta (Yuka'nın erkek arkadaşı) ve Seitaro (Rin'in grup içinde en çok anlaşamadığı kişi. Gerçi ben onları shipliyorum ama.. Her neyse!) var. Bu dördü arabayla dağ gezisine çıkıyorlar. Fakat araba bir anda bozuluyor ve sisli bir yolda kalıveriyorlar. Rin yardım aramak için arabadan çıkıyor. Biraz ileride yaşlı bir adam görüyor. Adama olayı anlatınca, evinde kalabileceklerini söylüyor. Onlarda geceyi geçirmek için gitmek zorunda kalıyorlar.
(Arada bir olay oluyorsa bile hatırlamıyorum. Oyunu uzun zamandır oynamaya ''çalışıyordum''.)
Neyse, akşam olunca herkes yatıyor. Rin bir rüya görüyor. Rüyada suyun altında ve kaldığı odanın içinde bir karaltı var. Karaltı odadan çıkınca Rin'de merak edip peşinden gidiyor. Karaltı Yuka'nın odasına giriyor ve Yuka'nın yanında duruyor.
O kısımdan sonra Rin uyanıyor. Sonra ilk iş Yuka'yı kontrol etmek oluyor. Fakat..
Yuka..
Uzun süre suyun altında kalmış gibi şişiyor ve sürekli üşüdüğünü söylüyor.
Oyunun gidişatını Yuka'nın odasındaki şömineyi yakıp yakmamak belirliyor. Yakarsanız 3 kötü sondan birine gidiyorsunuz. Eğer yakmazsanız ''Underwater Dream'' adlı iyi sona. (Burada düzeltme yapmam gerek. Yakmazsanız da kötü sona gidebiliyorsunuz. O sonun adı da Secrets. *daha yeni fark ettim burayı şimdi düzeltiyorum*)
Ben iyi sonu izleyip sıkıcı bulduğum için kötü sonlardan birine ulaşmak için şömineyi yaktım.
Şömineyi yakınca 2 kötü sonda Yuka ölüyor.
Benim seçtiğim sonda öldü.
Rin bunu görünce baya bir çığlık atıp, depresif hale giriyor. Seitaro çığlığı duyunca geliyor ve Yuka'yı görünce Rin'den odadan çıkmasını söylüyor. Rin başta ısrar etse de sonra çıkıyor odadan. Bir süre sonra Seitaro geliyor. Oradaki konuşmayı fazla anlayamadım çünkü olayın şokundaydım. Q^Q
Sonra Yuuta geliyor ve, ''Yuka'ya ne oldu ?'' diyor. Seitaro anlatmaya çalıştığında Yuuta dinlemiyor ve onu itip odaya giriyor. Çıktığında ise;
Bunun ardından Yuuta koşarak gidiyor. Seitaro'yu kullanarak Yuuta'nın peşinden gidiyoruz. Onu mutfakta kendini bıçaklamış bir şekilde buluyoruz. Yanına gittiğimizde ise başarısız olduğunu söylemeye çalışıyor. Seitaro konuşmamasını, kanı durduracağını söylüyor. O sırada Yuuta şunları söylüyor. ''...H... Huh..? S..Seitaro.. ? ...W...Why am I... all bloody... Ahh... it... it hurts.. My.. neck.. ...Seitaro.. H... Help..'' diyor ve ölüyor.
Rin kendine geldiğinde Seitaro ile konuşuyorlar. Seitaro sanırım haritayı aramasını falan söylüyor. Neyse, Rin belki yol bulurum diye dağa gidiyor. Sonra peşinden de Seitaro.
Fakat Seitaro ile giderken başka bir yere daha gidiyoruz. Sıra sıra evler var falan.
Sonra yaşlı bir teyze geliyor.
Bu yaşlı teyze çok acayipti.
Daha sonra bir mezarlığa denk geliyor. Bu kısımda görüntü almayı unuttuğum için fazla detaylı anlatamayacağım ama iyi şeyler olmadığını söyleyebilirim.
Sonuç olarak Seitaro, Rin'i buluyor.
Seitaro, Rin'i eve geri götürdükten sonra tekrar haritayı aramaya falan gidiyor. Rin ile bataklığa atlıyoruz. Tam boğulmak üzereyken Seitaro camdan bizi görüp kurtarmaya geliyor falan.
Buraya kadar her şey sıradan. (ne kadar sıradan olabilirse)
Rin eski evdeki gizli odadan bir yerin haritasını buluyor. Odadan çıkıp merdivenden indiğinde Seitaro'yu görüyor. Ona bir harita bulduğunu falan söylüyor. Seitaro bir şey söylemeyince ona iyi olup olmadığını soruyor. Seitaro aniden ona sarılıyor.
Eheheheh, Rin kızardı.
Sonra Seitaro titriyor. Neden titrediğini sorunca korktuğunu söylüyor.
Bundan sonra iki seçenek çıkıyor.
Ya kabul ediyorsunuz, ya reddediyorsunuz.
Ben ikisini de yaptım ama ilk baş kabul ettiğinizde ne olduğunu anlatacağım.
Kabul ettiğinizde Rin, ''Kabul ediyorum. Şimdi beraber ana binaya gidip haritayı aramaya devam edelim.'' Diyip önden gidiyor. O sırada Seitaro bir şey ile kafanıza vuruyor ve sizi ana binadaki banyoda suyun içinde boğuyor. (Biliyorum, biliyorum. Bunu bende beklemiyordum.)
Fakat bunu yapan kişi Seitaro değil. Mezarlıkta bir karaltı Seitaro'nun içinden geçmişti büyük ihtimalle Yuuta'nın kendini bıçaklamasını sağlayan kişi bunun benzerini Seitaro'ya da yapıyor. (Tahminimce böyle.. Deniz kızı ruhları..)
Ne tür bir manyak olduğumu bende bilmiyorum. Bu kısımda görüntü almışım.
Reddettiğinizde;
Rin, Seitaro'yu itip. ''Garip davranıyorsun. (Burada bir cümle daha söylüyor ama iyi bir şey olmadığına eminim.) Yoksa.. Yuuta gibi..'' Diyor. Seitaro gelmeye çalışıyor fakat Rin tekrar itip gelmemesini söylüyor. Seitaro, Rin'e, ''Ne kadar aptal bir kızsın.'' diyor ve balta gibi bir şey çıkartıyor. ''Sana buraya gelmeni söyledim... Hiçbir kadın benimle böyle konuşamaz!''
Rin, Seitaro'yu itip, ''Geride dur!'' Diyor ve sola doğru kaçıyor.
Burada yapmanız gereken ikinci kata çıkıp ilk kapıdan girmek.
Bu kısımda 2 seçeneğiniz var. Bu 2 seçeneğe göre şömineyi yaktığınızda olan iki sondan birine gidiyorsunuz.
>Yana atlamak
>Yana atlamamak.
Sırf heyecanlandırmak için ulaştığım sonu ilk başta anlatmayacağım. Bu yüzden sevdiğim diğer bir son olanı anlatacağım. Yana atladığınız zaman yer kırılıyor ve Seitaro aşağıya düşüyor. İlk kata inip baktığınızda gördüğünüz şey bu oluyor;
Seitaro kendine geliyor. (bence) Ve sizden baltayı çıkartmasını istiyor. Baltayı çıkardığınızda kapıdan çıkıp gidiyor. Kan izlerini takip ederek bataklığın oraya geliyoruz.
Seitaro, baltanın bağırsaklarına geldiğini kurtulamayacağını söylüyor. Rin'e haritayı bulup eve gitmesini söylüyor. Rin kabul etmek istemiyor. ''Bunu yalnız yapamam.'' Diyor. Seitaro, Rin'e onun yaşamasını istediğini, kendini unutmasını gerektiğini söyleyip atlıyor.
Rin'de peşinden atlıyor fakat kurtaramıyor. (İzlediğimde resmen gözlerim doldu.)
Neyse, Rin bataklıktan çıktığında haritayı bulması ve buradan gitmesi gerektiğini söylüyor. Sonra Rin nereye ait olduğunu bilmediğini haritayı kullanarak bataklıktan sandal gibi bir şey ile karşıya geçiyor. Depo gibi bir yere geliyor ve kapıdan içeri giriyor.
3 tane tank görüyor. İçinde deniz kızı efsanesindeki gibi bir deniz kızı var. Fakat şişmiş ve korkutucu gözüküyor. Tam geri dönecekken biri kapıyı kitliyor ve ne kadar bağırıp çağırsa da kapıyı açmıyor.
Rin bu odada uzun süre kalıyor. Çok acıktığını söylüyor ve tanka doğru yürüyor.
Sonra yaşlı adam geliyor. Bu sırada Rin oturmuş ve yüzünü dizlerine dayamış bir şekilde duruyor. Yaşlı adam, ''Hala yaşıyor musun ?'' diye soruyor. Sonra arkadaki kırılmış tankı ve deniz kızının yenmiş bedenini görüyor. Kısaca Rin açlıktan ölü deniz kızını yemiş ve delirmiş bir halde.
Yaşlı adam, ''Benimle gel. Seni buradan dışarı çıkartacağım. Çünkü sana kimse inanmaz, deli olduğun için.''
Dışarı çıkarken Yaşlı Adam bir hikaye anlatıyor.
''Şu hikayeyi biliyor musun ? Bu güvenilir rahibe ile ilgili. O 17'sinde güzel bir kızdı. Köyünde bulduğu deniz kızı etini yedi ve ölümsüz oldu.. 800 yıl sonra, o sonunda mahvoldu. Ama onun öldüğü kesin değil. Belki hala bir yerde yaşıyordur.''
Sonra Rin'i ormana bırakıyor.
Rin, hikayeye inanarak bir daha ölmeyeceğini söyleyip kahkaha atarak ormana koşuyor.
Burada da bitiyor.
Bu bitişin adı, Yaobikuni. Seitaro, Yuka ve Yuuta öldüğünde gerçekleşiyor.
Çizim SunaSabaku adlı kişiye ait. Ciddi anlamda hoşuma gittiği için koymak istedim.
Bu bitiş benim en sevdiğim 2. bitişti. Dramatical Murder'ın Koujaku route'unda olan kötü sonu hatırlattı bana. Rin'in böyle şeylere maruz kaldıktan sonra delirmemesi biraz garip olurdu. (Kısaca delirmesi hoşuma gitti. Garibim biraz değil mi ?) Bu yüzden bu bitişi sevdim. Peki neden ikinci beğendiğim son ?
Şimdi bunu anlatacağım. :3
>Yana atlamamak.
Seçeneğini seçtiğinizde neredeyse güldüğüm bir şey gerçekleşiyor. Rin, Seitaro'ya tekme atıyor. Hemde bir kere değil. Hakaret ederek 2-3 defa karnına tekme atıyor.
Seitaro kendine gelince olanları anlatıyor, Rin. Seitaro efsanelere inanmadığını söylüyor fakat Yuuta ve Yuka'ya olan şeyleri göz önünde bulundurunca. Doğru olma şansının olduğunu söylüyor.
Sonra sandal ile bataklıktan karşıya geçiyorlar. Ve gizli odayı buluyorlar. (O odayı bulana kadar canım çıktı.)
Rin'in feneri bir yerde kırıldığı için Seitaro kendininkini kullanıyor ve Rin'e onu takip etmesini söylüyor. Yolda giderken Rin üşüdüğünü söyleyince, Seitaro ceketini ona veriyor. (Kya~ Çok sevimliydi burası.)
Aynı tank odasına geliyorlar ve yine o deniz kızı gözüküyor.
Rin, Seitaro'ya bunun ne olduğunu soruyor. Bilmediğini söyleyince, Rin, ''Aklını başına topla! Deniz kızı mı değil mi ?'' diyor. Seitaro ise, ''Evet, bunlar deniz kızları. Efsanede söylendiği gibi.''
Bunun üzerine Rin, bir kazmayı alıp tankın önüne geliyor fakat Seitaro onu engelliyor. Rin ona çekilmesini söylese de çekilmiyor. ''Bunu yapman neyi değiştirecek ?''
Rin, ''Hiçbir şeyi! Biliyorum! Ama bu pisliğin burada durmasına izin veremem!'' *kazmayı bırakıyor ve devam ediyor* ''Bu onların suçu.. Yuka ve Yuuta öldü.. Onlar öldürdü!! diyor. Tanka vurup, ''Onları geri ver!! Yuka ve Yuuta'yı geri ver!!'' *dizlerinin üstüne çöküyor* ''...Onları geri ver!! Lütfen..!! ...Onları geri istiyorum..!!'' Sonra Rin ağlamaklı bir şekilde hıçkırıyor. (Evet, onu duydum yani.)
Ve ağlıyor.
Sonra başka bir sahne geliyor. Anladığım kadarıyla Seitaro, defalarde yürüyüp gidiş yolunu bulmaya çalışmış fakat bir türlü bulamamış. Her gittiği yerin sonunda binaya geri dönüyor.
''Lanet olsun! Bir kez daha!'' Diyor, Seitaro.
Rin, ''...Kes şunu, Seitaro.. Bu anlamsız.. Buradan artık çıkamayız..''
Seitaro, ''Henüz bilmiyoruz.. Eğer yürümeye devam edersek, burayı öğrenebiliriz.. Ve şu yaşlı adam geri dönebilir.. ''
Rin, ''Yararı yok. Kendin söyledin.. Harita olmadan bu imkansız.. 3 gün geçti ve buradayız.. Buraya kapatıldık.. deniz kızları tarafından..''
Sonra Seitaro pes edip Rin'in yanına oturuyor.
Ve sonra beraber suya atlıyorlar. Bu bitişin adı da Forever Deep.
Not; Sonda Ophelia tablolarından bahsetmesinin nedeni binada çeşitli Ophelia tabloları vardı. Benimde bu Ophelia tabloları hakkında pek fazla bilgim yok. Ama bunun ardından araştıracağım.
Ha, bu arada 3 tane kötü bitiş olduğunu söylemiştim değil mi ? Diğer kötü bitiş şömineyi yakmadığınızda gerçekleşiyor. Ne yazık ki, o kısım hakkında fazla bilgim yok. Ama bu bitişler hakkında bir video koyacağım alt tarafa, oradan bakabilirsiniz.
Görüşürüz~