27 Aralık 2015 Pazar

Yeni Yıl (2016)

Herkese merhaba~
Normalde anime yazısı falan yazmayı düşünüyordum bunun yerine ama ayın 30'unda falan yeni yıl yazısı yazamam diye düşünüp şuan yazıyorum.
Umarım herkesin keyfi yerindedir.
Benimki biraz kötü. Şu "karamsarlığa düşme" olayını yaşıyorum ara sıra ama sonuç olarak günü mümkün olduğunca mutlu bitirmeye çalışıyorum. Her şeyin bir çözümü olacaktır elbet.

Şu sıralar da blog yazıları arttı, kimseninkine yetişemiyorum nedense. Yeni yıl telaşı beni de sardı. Aslında daha çok sınav telaşı.
CİDDEN NE YAPACAĞIM.
5 gün falan kalmış şurada. Stres, panik, panik.
Umarım"gerçekten" elimden geleni yapabilirim. Kendimden zerre emin değilim.

Neyse, efendim. Ben daha fazla uzatmayayım. LÜTFEN bu sefer güzel bir yıl olsun. Hep kötü hep kötü, içim karardı. Hayatın tadı tuzu bunlar da bir yere kadar, resmen birkaç defa kafayı yiyeceğimi sandı-
Ehem ehem, umarım yeni yılınız güzel geçer.
Ben bir çok istiyorum sanırım bu yıldan ama en başta lütfen huzur ve sağlık. Herkes iyi olsun, herkes sağlıklı olsun, Gölge gecenin geç saatinde beni uyandırıp deli etmesin.

Gölge cidden küçük bir şeytan.

Herkese iyi yıllar~!
Mutlu ve huzurlu olun?


nedenbunukoydumbilmiyorumyey
sonradanatılanmininot; blog başlığını adam etmem gerek sanırım.

19 Aralık 2015 Cumartesi

Güncelleme #2 | Mutlu Haberler Galiba?

Herkese merhaba~!
Güzel haberlerim var. Yani aslında kendi açımdan falan.
Normal şartlarda bahsetmek istemiyordum ama işin ciddiyeti bayağı artınca ufaktan söylemeye karar verdim.
Sonunda Adana'dan başka bir şehire taşınıyoruz. Buraya karşı aşırı bir garezim yok ama uzun bir süredir buradayım ve iyi sayılabilecek pek bir şey olmadı burada. Tabii ki, burada edindiğim arkadaşları özleyeceğim ama ileriye bakmak gerek. (Havalı olacağım diye batırdım, çaktırmayın.)

Eveet, nereye taşınacağımızı da söyleyeyim. -bir aksilik olmaz ise- İzmir/Aliağa'ya taşınıyoruz efendim. Herkes mutlu, bende mutluyum. Ama iyi olacak mı bilmiyorum.
"Alışabilecek miyim?" diye endişeleniyorum. Gerçi bir yanımda "Amaaan, boşver." gibisinden bir rahatlık içerisinde.
Diliyorum ki 2016 bu sefer "gerçekten" mutluluk ve huzur getirir bana. İhtiyacım var çünkü.

Ehem ehem, bunun dışında uzun süredir oynamak istediğim Lamento'yu indirebildim. Kuracağım diye 1 saat kadar uğraştım ama olsun. Değdi buna, gerçi daha yüzüne bile bakamadım oyunun. Akşam yemeğinden sonra bakmaya çalışacağım.
Umarım iyi olur demeyeceğim, iyi olacağı hissi var içimde. Bu arada DRAMAtical Murder'a da amaçsız bir özlem duyuyorum. (Hala Reconnect bitmedi.) Tekrar falan oynama isteği geliyor.

Yılbaşı indirimi geliyor ve benim kendimi korumam gerekiyor. Danganronpa Another Episode'a tekrar indirim gelirse kendimi tutamayabilirim. Kendimi yere atıp orada kalacağım.

Her neyse, bugünlük bu kadar. Uzun bir zaman gözükmeyebilirim. Malum benim sınavım da yakında. 2 günlük acı falan. ;-;

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, güle güle~!


16 Aralık 2015 Çarşamba

Mim; Merak Ediyorum.

-Yazıyı normalde mimlendiğim gün (yani 11'i) tamamlayıp yayınlayacaktım ancak hastayım ve pek de iyi değilim. Ondan dolayı gecikti.-

Herkese merhabalar~!
Çok sevgili Danganronpa yazısından sonra yine karşınızdayım. Umarım hoşunuza gitmiştir. Bayağı çenem düşmüş. Hatta bahsetmem gereken birkaç şeyi de unutmuşum. Unutmadığım bir zaman bir güncelleme yapmam gerek o yazıya.

River'a çook teşekkür ediyorum beni mimlediği için. Mim'in konusu da çok hoşuma gitti. Umarım altından kalkabilirim.
Uzun zamandır Gölge'nin fotoğrafını koymamıştım.
Buyrun efendim~!
Sevdiğimiz, sevmediğimiz veya takıntı yaptığımız şeyler hakkında yazıyoruz galiba?;

  • Beni rahatsız eden birçok şey var. Bir şey yaparken rahatsız olmamı sağlayacak bir olay olduğunda (gürültü, patırtı gibi) aşırı şekilde sinirleniyorum ve yaptığım işe uzun bir süre devam etmiyorum.

  • Üstteki madde ile bağlantılı olarak kulaklarım çok hassas. Yani annem ile oturma odasının kapısı kapalı bir şekilde konuşurken babamın demir kapıyı açtığını falan duyabiliyorum. (Annemler bundan şikayetçi çünkü ses olduğunda direkt söylüyorum) Bu kadar iyi duymamı hem seviyorum hemde sevmiyorum.

  • Bağlantılı devam ediyoruz. Bazı insanların sesi çok hoşuma gidiyor, iç gıdıklayıcı bir duygu oluşturuyor. Birkaç tane youtuber ve bir seiyuu sadece bu hissi yaratabiliyor bende gerçi.

  • Tatlı ve tuzlu uyumunu severim. Hatta güzel bir tarifimsi şey var. Krem çikolatayı eritip içine balık kraker atıp yiyebilirsiniz. Çok güzel oluyor.

  • Kıskancım biraz. Arkadaşlarıma karşı gerçi birazcık, arkadaşlarımı başka arkadaşlarından kıskanıyorum. Ama isteyerek olmuyor ve bu özelliğimi sevmiyorum.

  • Çocukları/Bebekleri sevmiyorum. Küçüklükten beri böyle, oyuncak bebeklerim yerine peluş oyuncaklarım oldu. Oyuncak bebeklere dokunmak bile istemezdim.

  • Kedileri bayılacak derecede seviyorum. Çoğu kişi biliyordur gerçi bunu. Hep bir köpeğim olsun istedim ama kedim olduktan sonra kediden vazgeçmedim.

  • Kitap okumayı seviyorum. Ama sadece istediğim kitapları, ödev olarak vs. verilmiş kitapların neredeyse hiçbirini okumadım. Şeker Portakalı adlı kitap ödev olarak verilmişti ve ben değil annem okumuştu o kitabı sadece. Şuan bile konusu geçiyor, "Beyza niye okumadın?" gibisinden.

  • Psikoloji konulu anime/mangaları daha çok severim. Hatta özellikle bir mangakanın bir mangası resmen aşırı hoşuma gidiyor. Yeni bölüm gelince/Bölümü okurken sevinçten titriyorum ve aşırı tepki veriyorum falan. (Kendimi Omocat'in fujoshi tişörtündeki kız(?) gibi hissettim.)

  • Sebze yemeği sevmiyordum. Ama şimdi hafiften barıştım gibi, yine de çok severek yemiyorum birçok şeyi. Ayrıca domatesi hala yemiyorum.

  • Manga okumayı, anime izlemekten daha çok seviyorum. Anime izlemek için bilgisayarıma yüklemem gerekiyor. Çünkü bir anda donunca aşırı sinirleniyorum.

  • Okuduğum kitabı bir daha baştan sona okumama takıntım(?) var. Aynısı bazen oyunlar için falan da oluyor diyeceğim ama yalan olacak. (Mad Father'ı 5, IB'yi 3-4 ve Misao'yu 2 defa bitirdim çünkü.)
Sanırım bu kadar yeterli. Umarım yeterli olmuştur. Bilindik şeyleri yazmışım gibi sanki, neyse bilmeyenler öğrenmiş oldu.
Okuyanlara teşekkür ediyorum.
Mimleyeceğim kişi ise tabii ki Kaida, ehehe.
İyi şanslar. <3

Evveet, benden bu kadar. Kendinize iyi bakın.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere~

hasta olmaktan nefret ediyorum.

9 Aralık 2015 Çarşamba

Danganronpa 2; Goodbye Despair

Herkese merhaba~
Eveet, aslında 6-12 Kasım aralığında ana hikaye olarak bitirdiğim ancak daha sonrasında hem ekstra bir şeyler daha yapmak istediğimden dolayı hemde oyunda aldığım ekran görüntülerini Vita'dan bilgisayara aktarmak için lazım olan İçerik Yönetici Asistanı adlı şeyi bilgisayarıma kuramadığım için yazmak istemedim/yazamadım.

Ama doğru gün geldi ve sonunda kurdum!
O yüzden hazırlanın!
Tilki'nin efsanevi kötü oyun yazısı geliyor!

Her neyse, hadi başlamaya çalışalım!

Evveet, gelelim oyuna. Söylemek istediğim çok şey var ama önce hafiften bir giriş yapmam gerekiyor.
Japonya'da PSP için 26 Temmuz 2012'da, PS Vita için 10 Ekim 2013'de gelmiş, bizde ilk oyunda olduğu gibi geç ve sadece PS Vita için geliyor tabii ki. O da 3 Eylül 2014. (19 Nisan 2016'da Steam'de de çıkmış bulunmakta!)
Buna artı olarak isimde de biraz değişiklik var, türkçe olarak söylersem Süper Danganronpa 2; Hoşçakal Umutsuzluk Akademisi gibi bir şey oluyor. Ama sorun değil. Güzel yani.

Seslendirmeden bahsedersem.. Japonca ses seçeneği var, direkt oyun başladığında falan oyun soruyor. Benim ilk endişem buydu çünkü ingilizce seslendirme benim için iyi bir tercih değildi, tek video ile anlatırsam;


Bir de ben Komaeda'nın (videodaki karakter) sesini çok seviyorum. İç gıdıklayıcı bana göre, biliyorum biraz garip ama duyma yetim hassas olduğundan biraz çabuk etkileniyorum seslerden. Yani aslında sırf Komaeda için japonca ses seçeneğini seçtim. (Manyağın tekiyim biliyorum.)

Neyse, hafif girişimi yaptığıma göre ana hikaye geçişini yapabilirim.

~~~~


Oyunun prolog kısmında ilk gördüğümüz şey tam olarak bu;


Her ne kadar başta kendisi ??? olarak gözükse de bu şahıs Komaeda Nagito. Bize iyi olup olmadığımızı falan soruyor. Sonra ana karakterimiz Hinata Hajime neler olduğunu hatırlamaya çalışıyor ve kendimizi Hope's Peak Akademisi'nin önünde buluyoruz.
Hinata, Akademi hakkında konuşuyor ne kadar çok buraya gitmek istediğini falan anlatıyor ve sonrasında kendini tanıtıyor. Sonlara doğru biraz garip şeyler olmaya başlıyor. -En sevdiğim..-
Bundan sonra Hinata kendinden geçiyor gibi bir şey oluyor ve gözünü açtığında önünde bir kapı görüyor. Kapıyı açıyoruz, burası bir sınıf ve BAM! tüm sınıf arkadaşlarımız burada!

Ancak sınıfın kapısı biz girdikten sonra kilitleniyor ve hiçbir şekilde açılmıyor. Sonra sevimli mi sevimli pembe tavşanımız Usami geliyor ve sınıf öğretmeni olarak kendini tanıtıyor. Sınıfın duvarları düşüyor ve o da ne?!
Aslında cennet gibi bir adadayız!

Usami okul gezisinde olduklarını umut parçalarını almak ve umutlarını büyütmek(?) için birbirleri ile arkadaş olmalarını söylüyor.
Tam huzurlu huzurlu yaşarken Monokuma geliyor ve tüm kontrolü eline alıyor! Böylece de oyun kısmen başlamış oluyor. Harika değil mi?!
~~~~

Oynanış kısmından bahsedersem, ilk oyunda olan kısımlar geliştirilmiş ve teknik olarak daha iyi. (İlk oyunu daha sonra oynadığım için arabadan inip eşeğe binmek gibi olmuştu.)
İlk oyunda olmayan iki kısım ise;
Rebuttal Showdown ve Logic Dive.
Rebuttal Showdown, Nonstop Debate'in bıçaklı versiyonu gibi, birazcık daha zor da olabilir çünkü karşınızdaki kişinin her sözünü d-pad veya touch screen ile kesmeniz gerekiyor.
(Benim gibi rastgele kesme tuşuna da basabilirsiniz. Ama touch screen eliniz terli ise problem çıkartabilir. Okuduğuma göre PS Vita'larda bu konu hakkında genel bir problem var.) Sonrasıda Nonstop Debate'deki gibi yanlış görünen yere bıçağımızı fırlatıp kesiyoruz.

Logic Dive ise Mean zorluğunda oynamıyorsanız eğlenceli. Bu kısım da şu şekilde işliyor;
Hinata kaykay gibi bir şeyin üstünde onu sorulan soruya göre doğru cevabın olduğu yöne yönlendiriyorsunuz. Aslında bayağı zor çünkü zaman kısıtlı ve Mean zorluğunda arada delikler falan oluyor.
Babam bir ara denk geldi de oynadı o kısmı, baya kez düştü ahsdfgsds Ben de oynadığımda düşüyorum baya. Zor çünkü! (6. Bölümü Mean'de oynadıktan sonra; "Kendinize eziyet etmek istiyorsanız full mean zorluğunda oynayın.")

Eksta Kısımları İçeren Güncelleme;
Unuttuğum birkaç şey olmuş. Onlardan da bahsedeceğim.

İlki her bölümde bulunan gizli monokuma'lar, bunları bulmanızı -bulamazsanız da bir yerden bakarak bulmanızı- tavsiye ediyorum çünkü her biri bayağı monocoin veriyor. Monocoin'de önemli bir şey, (karakterlere hediyeleri onunla alıyorsunuz) bu yüzden toplayın.

İkinci petler, despair ve hope seviyesine göre değişik şeyler olabiliyor. Benimki oyun boyunca hep Snake oldu ama ikinci oynayışta Shit yapmayı başardım. (Daha sonra guide ile Monokuma ve Usami yaptım.)
Siz oyun içerisinde yürüdüğünüzde büyüyor bunlar. Tuvaletini çok uzun süre temizlemediğinizde -despair kısmı dolduğu için- ölüyorlar. Eğlenceli gibi?


Üçüncü Island Mode, oyunun ana hikayesini bitirdikten sonra Island Mode açılıyor. Burada Usami, Monokuma'yı yeniyor ve normal okul tatili gibi bir şey oluyor. Öğrencilerle konuşabiliyoruz vs. Komaeda hakkında olan her şeyi burada öğrendim. Malum, kendisini normal hikaye kısmında pek öğrenemiyoruz. Bu kısımda da Usami'nin verdiği görevleri falan yapmanız gerekiyor, bazen bayağı zor oluyor. Ama üzülmeyin yapamadığınız zaman bir şey olmuyor.

Dördüncü ve son olarak, oyunda gizli CG'ler bulunmakta.
Bu CG'leri belirli bir bölümde belirli bir karaktere belirli bir eşyayı verdiğinizde alabiliyorsunuz. Yanlış hatırlamıyorsam 6 tane gizli CG bulunmakta.

~~~~


En sevdiğim kısıma gelmiş olabiliriz.
Karakterler!
O kadar birbirinden farklılar ki! Hepsini seviyorum desem yeridir. Ama oyunda önemli sayılabilecek 3 tane karakter var. (Ya da daha çok öne çıkan.)

Tabii ki de ilk başta ana karakterden başlamak gerekli, ana karakter olmanın ayrıcalığı bu. Hep ilk başta anlatılırsın çünkü ana karaktersindir. Ehem, konuya dönelim.
Karakterimizin adı Hinata Hajime, ana karakterimiz.
Kafasında olmazsa olmaz ana karakter göstergeci o anten gibi asla yatmayan saç teli(?) bulunur. (Ahoge* deniliyormuş sanırım.)
Kendisi Ultimate ??? olarak geçiyor, yani yeteneğini bilmiyoruz yada acaba??

Bir ana karakter olarak iyi bir ana karakterdir. (Söyleyecek başka bir şeyim yok, çok her cümle spoiler.)






Ehem ehem, karşınızda Komaeda Nagito. Hakkında en fazla konuşabileceğim karakter falan olabilir.
Öncelikle yeteneğini söyleyeyim, Ultimate Lucky Student.
Birini hatırlattı mı?
Ah, evet önceki oyundaki ana karakter ile aynı. Ama Komaeda'nın aşırı derece ondan farklı olduğunu söylemem lazım.
Ve ilginç bir şekilde benim Komaeda ile problemim var. Nefret ederek seviyorum. Aslında seviyor muyum, sevmiyor muyum bilmiyorum.

Her neyse, kendisi hakkında çok fazla detay veremeyeceğim ama önemli bir karakter?
Galiba?




Hehe, bu da Nanami Chiaki.
Ultimate Gamer oluyor kendisi.
Ve aşırı sevimli.
O ceketine zaten ölüp ölüp bitiyorum.Aşırı sevimli.
Sessiz, sakin ve biraz da uykulu kendisi. (Bir anda uyuyakalabiliyor.) Free Time Event'lerin çoğunda yanına gidip hakkında birçok şey öğrendiğimden çok yakın hissettiğim bir karakter ama oyunda da önemi var.
Olmalı yani.
Bu sevimlilik önemli olmalı.
OLMALI!






~~~~~~

Notlar
-rastgele saçmalayacağım bölümdür-

  • Oyun nedense bana ilk oyundan daha acımasız ama yine de daha masum gibi geldi. Kafam karışık bu konuda. Ama şunu söyleyeyim ki, "Ya niye benim favori karakterim öldü?!" durumunu fazlaca yaşama ihtimaliniz var. Üzülmeyiniz.
  • Monokuma sizi kandırmaya çalışırsa kesin bir dille "Hayır!" diyin, zira kendisi daha ilk bölümden "Katilin kim olduğunu doğru tahmin edersen sana hediye vereceğim ama yanlış bilirsen save'in gidecek." dedi ben de kanıp spoiler yedim. Ne harika değil mi!?
  • Oyundaki bazı ilginç sayılabilecek easter egg tipi şeyler;
Bilmeyenler için bu (spin-off serisi oluyor) Danganronpa Another Episode; Ultra Despair'ın posteri.
Hinata, "Kesinlikle bu oyunu oynayacağım." falan diyor.

Tabelanın türkçe olmasının belirli bir sebebi yokmuş. Ancak ilginç bir şey??

  • Oyunda canınız bittiğinde pes etmeyin. Ben değişik bir şey olur belki diye -ne kadar zeki- yaptım, bölümü baştan oynamak zorunda kaldım.. Güzel değildi.
  • Son bölüm başınızı ağrıtabilir veya beyninizi acıtabilir. 
~~~~~~~

Ehem ehem, sonuç olarak benim beğendiğim bir oyun oldu. Gerçekten çok eğlenerek oynadım. Hala daha favori Danganronpa oyunum kendisi. 

Neyse, bu da bu yazının sonudur. 
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere~
Kendinize iyi bakın~!

29 Kasım 2015 Pazar

Güncelleme #1 | Yeni Güncelleme Serisi ve Değişimler

Herkese merhaba~
Ve üzgünüm.
Yazı yayınladım sonra sildim falan. Kendimi 10 yaşında bir çocuk gibi hissettim açıkçası. (Bu kötü bir şey mi bilmiyorum ama, kötü gibiydi.)
Her neyse, blog hemen hemen eski haline döndü, bembeyaz falan daha iyi böyle. (Biraz boş gözükse de.)
Bir de bazı yazıları sildim, ilk başta güncelleme yazılarını sildim çünkü çok fazla vardı. O yüzden onları silip yeni güncelleme serisine başladım. Ne harika!

Chain Chronicle Günlüklerini'de sildim.. Hala oynuyorum oyunu da, düzgün bir şey anlatmadığım için silmem bir şey kaybettirmez dedim ve sildim. Oyunda yardıma ihtiyacı olanlar bir yerlerden ulaşabilirler bana. Elimden geleni yaparım. <.<

Bunun dışında..
Euumm, sildiğim yazıda Danganronpa 2'den bahsetmiştim. Oyunda hala bitirmediğim birkaç var onları bitirdiğimde elimden geleni yaparak güzel bir yazı hazırlamaya çalışacağım.
Tabii ki, Amnesia Memories oynamaktan vakit bulursam..
Animesinden nefret etmiştim de oyun güzel ya assdfkf Anlamsızca oynuyorum. Gerçi sadece Kent'in route'u ve Shin'in bad endingleri kaldı. Sonra korkulu rüyam Ukyo..
Nedense hoş bir route olmayacakmış gibi geliyor..

Bir de buradan Undertale için söylediklerimi geri alacağım sdfsfh Twitter'da bayağı söylenmiştim de kötü oyun değil hani. Yume Nikki'yi hatırlattı bana, gerçi onu da oynayamadım. Nereden indirdiysem virüs programı virüs algıladı bende güvenemedim sildim. Let's Play videolarına falan baksam güzel olur unutmazsam. ;-;

Ehem ehem, yazacaklarım galiba bu kadardı.
Okuyan herkese teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın ve bir sonraki yazıda görüşürüz~!

Yalnız ben 1-2 aydır falan Owarimonogatari'yi izlemiyorum şimdi fark ettim.
;w;

28 Ekim 2015 Çarşamba

Kusoge

Herkese merhaba.
Uzun bir süredir hiçbir şey yapasım gelmiyordu. Bir şey yapmayınca da yazı da yazma isteği gelmiyor. Zaten üst üste bir sürü güncelleme yazısı geldi.
Neyse, takip ettiğim bir Youtube kanalında tesadüfen bu oyunu gördüm. Birkaç sonunu ve konusunu biliyordum. Dün gece canım sıkıldı, ''Hadi indirip oynayayım.'' dedim.
Yaklaşık 2 saat boyunca kahkahalarımı tutmaya çalışarak bu oyundaki tüm endingleri aldım. Neyse ki, yönlendirici bir yazı yazmış yapan kişi de fazla zorlanmıyorsunuz.
*öksürür* Oyunu anlatmaya başlamalıyım.

~~

İsminden ve yukarıdaki şeyden oyunun bok ile alakalı olduğunu rahatça anladığınızı umuyorum.
Oyun z04 kullanıcı isimli bir insan tarafından yapılmış, kendisine gerçekten saygı duyuyorum çünkü oyun gerçekten iyi.. (Buraya twitter hesabını da sıkıştırayım.)

Nasıl bir oyun olduğuna gelirsek, parodiler üzerine kurulmuş bir visual novel. Aşırı derecede facepalm yaptıracak ve gülme krizine sokabilecek bir şekilde.
Parodi demiştim değil mi? Bu demek oluyor ki başka bir şeylerden alıntı var. Anlamayacağım diye üzülmeyin çünkü Waifu Notes var! Ben kapattım gerçi ama bayağı komik olduğunu söylemişler, bence açık tutun.

Neyse, karakterlere ve ''konu''ya geçelim!

~~

Oyun ana karakterimizin Amerika'dan Japonya'ya dönmesini ve yeni okulda geçirdiği 4-5 -aşırı garip olan- günü anlatıyor. (Evet, olay gerçekten bu.)

Protag-kun
Ana karakterdir kendisi. Gizemli bishounen güçleri var.


Iinchou-chan
Iinchou-chan hakkında söyleyebileceğim tek şey garip konuştuğu. Ama sevimli bir karakter.


Yankee-san
Sınıfın asi kızı, çizimini gerçekten çok beğeniyorum ben.


Classmate-kun
Bir şey söylememe gerek yok sanırım?


~~

Oyunda 24 tane son var. 
24 sonu da benim gibi oynayıp son soruya cevap verdiğinizde True Route açılıyor. Asıl olay orada başlıyor desem? Gecenin geç saatleri olmasaydı gülmekten ağlayabilirdim. O kadar komik.

Bir de bence yönlendirme yazısını -aşağıya link koyacağım- indirin. Fazlasıyla işinize yarayacak. Fazlasıyla.. Çünkü tüm cevaplar orada..

(Bu linkten oyunun yapımcısının yazdığı yazıya, indirme linkine ve yönlendirme yazısına ulaşabilirsiniz. Kendisi tabii ki de benden daha iyi açıklamış.)


~~

Oyunda bir çok şeye gönderme var. Neon Genesis Evangelion, Hatoful Boyfriend, School Days ve hatta Japon Polis Departmanının maskotu bile.. Birden bire giren kafa yapan müzikleri saymıyorum bile. 
Waifu Notes olayı biraz can sıkıcı olabiliyor ama açık oynayın. Oyunu tamamlayan bir şey o sonuç olarak.


Sonuç olarak bu kafa yapan ve bitirdikten sonra bana hayatın anlamını sorduran bu oyun oynamaya değer. Ancak iğrenç şakalara katlanamayan biriyseniz pek tavsiye etmiyorum. Her 3 cümleden 4'ü şaka resmen. 

Neyse efendim, bu da böyle oyun gibi boktan bir yazı oldu.
Yapacak bir şey yok. Hayat bu.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, güle güle~!

15 Eylül 2015 Salı

Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları | Ha? Ne?

Herkese merhaba~!
Azıcık dışarı çıkıp, birileriyle konuşunca kendime geldim sanırım. Elbette ki, okulun -maalesef ki- yaklaşmasıyla içimde oluşan bir umutsuzluk var ama benim için normal olsa gerek.
Her neyse, yaptığım manga editini yarıda kesip -aslında bitti ya .s- buraya bu kitap hakkındaki düşüncelerimi yazmaya geldim.
Şimdiden uyarımı yapayım, spoiler içerebilir/içermektedir/içerecektir.

İyi okumalar~!

~~

Kaderimde tek başına kalmak vardır belki de...
Haruki Murakami'den kaderinin gizemini çözmek, içindeki iflah olmaz yaranın kaynağına inmek için büyük bir yolculuğa çıkan bir kahramanın romanı. Kendini "renksiz" bilen Tsukuru Tazaki'nin hikâyesi.
İşte o an, Tsukuru nihayet her şeyi kabullenmeyi başarabildi. İnsanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. Aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. Acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. Elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. İşte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi.
(Kitap Arkası Yazısı(?) )

Önce kitabın adından başlayalım. Neden ''Renksiz'' Tsukuru Tazaki?
Bunun nedeni kitaptaki ana karakterimiz ve onun ''renkli'' arkadaşları.
Tsukuru,  yaratmak, üretmek veya ortaya çıkarmak anlamına gelen bir isim. Tsukuru'nun kendine renksiz demesinin sebebi ise tüm arkadaşlarının soyadlarında bir renk olması. (Akamatsu, Oumi, Shirane, Kurono) Buna artı olarak kendisinin hiçbir farklı kişisel özelliğinin olmadığını düşünmesi.

Peki ya kitap ne hakkında?
Kitap Tsukuru ve renkli arkadaşları hakkında. Daha çok yaşadıkları problem hakkında, kitap üniversite yıllarında Tsukuru'nun bilmediği bir nedenden dolayı arkadaşlarının onunla konuşmayı istemediklerini söylemesi üzerine. Aradan uzun zaman geçiyor ve Tsukuru 36 yaşında bir yetişkin oluyor, o sırada da görüştüğü bir bayan arkadaşına (Sara), bu renkli arkadaşlarını anlatınca, Sara gerekli sebepler bularak onlarla görüşüp konuşmasını öneriyor veee kitap hemen hemen burada başlıyor.
Kitap boyunca Tsukuru teker teker arkadaşlarıyla görüşüyor ve asıl sorunun ne olduğunu öğreniyoruz.

Karakterler?
Düzgünce anlatmak istediğim iki karakter var. İlki normal olarak Tsukuru, ikincisi ise kendisine fazla yer verilmemiş beşinci renkli kişi Haida.

Tsukuru, 36 yaşında bir yetişkin. Küçüklüğünden beri tren istasyonlarına karşı bir ilgisi var, üniversitede bu alan ile ilgili bir bölüme gidip bir şirkette tren istasyonu tasarımı vb. bir iş yapıyor.

Haida ise... Tsukuru'nun üniversiteye giderken bolca görüştüğü bir arkadaşı. Plak dinlemeyi seviyor, kitapta nedense çok az bulunmakta ve kitabın adındaki ''Hac Yılları'' kısmı Tsukuru'da bıraktığı bir plağın adı(?) Kitabın tam ortasında kayboluyor ve... (bu kısmın devamını az sonra göreceksiniz.)

Peki, son soru. Kitabın sonu veya tamamı beni tatmin etti mi?
Kesinlikle hayır. Çünkü;

İlk olarak, sondan başlayalım.
Sonu aynı İmkansızın Şarkısı (Noruwei no Mori) gibi açık bitti. Ama bana göre fazla bir açıktı. İmkansızın Şarkısı'ndan örnek vereceğim ama ancak bu şekilde anlatabilirim. 
(Spoiler dalgası geliyor.)
O kitapta da ucu açıktı ama sonunda tahmin edilebilen yüksek bir ihtimal vardı.
Şimdi bile düşündüğümde ben Watanabe'nin en yüksek ihtimalle ya Midori ile birlikte olduğunu yada intihar ettiğini düşünüyorum. (İlk ihtimal daha yüksek bana göre.)

Ama bu kitapta tek düşündüğüm son Tsukuru'nun reddedilip intihar etmiş olması?
Neden bilmiyorum ama böyle bir şey uyandırdı. Karakterlerin intihar etmesi hoşuma gittiğinden falan değil ama öyle bir his oldu.

İkinci ve son olay ise kayıp karakterler ve açıklanmayan ölüm. (İkinci spoiler dalgası.)
Haida'dan bahsetmiştim az önce, kaybolduğundan falan. Bu kaybolma olayı Tsukuru'nun onunla ilgili cinsel bir rüya görmesinden dolayı oluyor, Tsukuru'ya göre Haida bunu hissediyor ve gidiyor?
Bir daha kendisini görmüyoruz. Zaten kitapta da, Haida'nın bu rüya olayından sonra Tsukuru'nun uyanık olduğunu bilmeden odasına gelip bir süre onu uyurken izlemesi olayı da var.
Gariplikler üstüne gariplikler.
Buradan kitabın sonuna da teori çıkartabilirim. Ama bu fazla saçma bir teori, bu yüzden geçelim açıklanamayan ölüme.

(BU KISIM CİDDEN SPOILER PLS DONT)

Shirane öldürülüyor.
Evveeet. Biliyorum. Garip.
Ama daha garip olan şey, 6 yıl önce öldürülmüş olması ve kim tarafından öldürüldüğünün hala belli olmaması. Bir kumaş parçasıyla boğulup, ölmesi.


~~

Kitabı en az 2 hafta önce elektrik kesintisinin olduğu bir günde en fazla 1-2 saatte bitirdim. Akıcı bir kitap ve az sayfa (316 sayfa ama az bence -nasıl doyumsuz-) olduğundan çoook çabuk bitiyor.

Buna rağmen güzel bir kitaptı. İnsan ilişkilerine dair bir şeyler öğrenmiş olabilirim belki?
Her neyse, bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Kendinize iyi bakın~!



15 Ağustos 2015 Cumartesi

Korku Mimi | Yaşasın korku?

Herkese merhaba.
Bu mimi ''bence'' kimse okumayacak, sıkıcı bir mim olduğundan değil. Aksine okuduğuma göre eğlenceli bir mim. Ancak benim cevaplarım fazla klasik olabilir.
Bu arada Psycho-Pass Movie yazısının gittiğini fark ettiniz değil mi? Tekrar yazıp, iki yeni yazı ile geri döneceğim. Evvet, Kitsune çalışıyor!
Yazıyı tekrar yayınladım çünkü onu düzeltecek kadar vaktim yok, ki orada düzeltilmesi gereken bir şey yok.

Neyse, şuan yapılacak bir mim var. Öncelikle Atlantisli(sanırım bu şekilde hitap etmeliyim)'ye çoook teşekkürler~ *-*
O zaman başlayalım~!


1-Geçmişine inip korkularının temelinden başlayalım. Küçükken seni en çok ne korkuturdu?

Klasik ama karanlık.
Bir de babamın izlediği korku filmindeki yeşil kafalı garip yaratıklar. (Öyle bir etki bırakmıştı ki, uzun bir zaman tek başıma uyuyamamıştım.)


2- Peki artık büyüdün ama yinede korktuğun çok şey var. Nasıl bir atmosferde(yerde,mekanda)bir gece yarısı yalnız başına kalsaydın daha çok korkardın?

Böceklerle dolu bir yer.
Aslında daha çok uçanlardan ve aşırı büyük olanlarla dolu bir yer. Hatta korkudan ölebilirdim.


3- Kabuslarında ne görürsen bütün gün etkisinden çıkamazsın?

Çok fazla şey var. Ama kesinlikle beynimi yoracak şekilde karışık ve tüm korkularımı içeren bir varlığın bulunduğu bir kabus. Kurduğum cümleden bende bir şey anlamadım ama böyle bir şey sanırım?

4- Düşündüğünde seni ne çok gergin hissettirir?

Kesinlikle Japon Korku hikayeleri..
Düşünmek bile gerilmemi sağlıyor


5- Yurt dışındasın ve ilk Cadılar Bayramı deneyimin. Nasıl bir kostüm giyerdin?


Lady in Red. :DDD


6- Olmasın tabi ama biri/bir şey evine girip seni öldürmek istese nereye saklanırdın?

Dolaba falan. Ama büyük ihtimalle direkt bulunurdum. ;w;

7- Ruhani varlıklar sence gerçekten aramızdalar mı?

Olabilir.


8- Yaşadığın en kötü his nedir ?

Üzerimde bir böcek gezinmesi. :))
Hemde 2-3 defa :))))


9- Bir korku filminin olmazsa olmaz unsuru ne olmalıdır sence ?

Korkutucu küçük çocuklar.
Kabuslarımdan/Kabuslarımızdan fırlamış acayip yaratıklar.
Birden fırlayan hayaletler.


10- Hiç doğaüstü olduğunu düşündüğün bir durum yaşadın mı ?

Olabilir belki, ama psikologum ''bu tür'' şeylerin gerçek olmadığını söylemişti ve korkmama gerek olmadığını da belirtmişti. O yüzden hayır da olabilir.


~~

Evveeet, bu miminde sonuna geldik.
Yine mim'i, Kaiya'ya yolluyorum. <.<
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere kendinize iyi bakın~

13 Ağustos 2015 Perşembe

Psycho-Pass Movie | Yazmasam Olmayacak Olan Yazı -Kitsune'nin Aşırı Fangirl Cümlelerini İçerir-

Herkese merhaba~!
Pekala uzun zaman sonra bekliyordunuz ama Psycho-Pass'ın filmini izledikten sonra spoiler makinesine dönüşüp etrafa bunları saçmak yerine daha masum bir şekilde burada saçmaya karar verdim.
Bu yüzden, filmi izlememiş olanlar.. Lütfen izleyin.

(kız demiş ne kadar etkileyici bir film kapağı)
Birileri bilir mi bilmiyorum ama Psycho-Pass kesinlikle bayılarak izlediğim, izlerken manyak manyak hareketler yaptığım, aşığı olduğum bir anime.
Neden bu animeyi sevdiğimi inanınki bilmiyorum. Gintama ve Natsume Yuujinchou'yu seven biri bağırsakların hemen hemen çoğu yerde bulunduğu polisiye bir animeyi aşırı derecede seviyor.
GARİP DEĞİL Mİ.
Animeyi sevmemin nedeni bağırsak kısmı değil. Bağırsaklara herhangi bir ilgim yok.
Aşırı kanlı animelerden hoşlanan biri de değilim.
Polisiye.. Belki.
Bilmiyorum ama bu anime cidden sevdiğim bir anime.


Az çok takip edenler filmin Ocak aylarında falan çıktığını biliyordur. Yani, gerçekten uzun süredir bekliyordum. Gintama'nın filminde de öyle olmuştu, uzun süre beklemiştik ama gerçekten iyi bir filmdi.
BU DA ÖYLE. KESİNLİKLE ÖYLE.
Bu filmden sonra hem üçüncü bir sezon çıkmasını, hem de çıkmamasını ve rüyalarımda kendi kendime bir senaryo oluşturup mutlu, normal, kötü ve gerçek son olmak üzere 4 farklı son ile kendim bitirmeyi istedim.
Ama üçüncü sezon çıkacak gibi bir his var içimde.
Kougami'yi gördük yani, imkanı yok bırakmazlar.

Kougami demişken.. Makishima var ya.
Onu da görüyoruz. *lenny face*

Ama Kougami'nin hayaleti olarak. lol
Bu sürenin kısa olması üzücü gerçi ama.. Yani normal bir şey.





Mininot; Bu neden ingilizce altyazılı izlemedin diyenler/diyecekler için. İkinci sezonun finalini hem ingilizce hem türkçe altyazılı izlediğim halde anlamamıştım. Psycho-Pass benim ingilizcemi/anlama kapasitemi arada aşıyor. O yüzden. 

Neyse, Kitsune içini dökmeye devam.
Birinci sezonda gözüken, ikinci sezonda hikayeye dahil olan ve filmde de gözüken Shimotsuki her türlü sinirimi bozmaya devam ediyor.
Elimde olsa taş ile kafasını ezeceğim, öyle sinirimi bozuyor. Sınırlı karakter nefret listemin ikinci sırasında yer alıyor. (Birinciliği Shinji'ye ayırdım tabii ki.)
Ama ''her yerde olabilecek sinir bozucu insan'' tipinde olduğundan ve ikinci sezonda az dengesiz olduğundan normal bu.

Kişiselnot; KİM BUNU DEDEKTİF YAPTI LAN?!


Bu filmde açıkça söylemem gerekir ki, arada ciddi fangirlledim.
Benim garip bir olayım var, başkalarının fangirllediği karakterlere ''Ne var bunda?'' deyip tepki bile vermiyorum yada ''Yakışıklıymış.'' deyip geçiyorum. Benim fangirllediğim karakterler daha çok.. Gintama'dakiler veya Psycho-Pass'daki Ginoza..

Bir an gerçekten burnum kanayacak sandım. Bilgisayarımın önündeki yastık olmasa alnımı yarabilirdim.


GINOZA BENİ ÖLDÜRECEK MİSİN
SÖYLER MİSİN ACABA

Cidden..
Ya neden.


Nicholas'dan bahsetmesem olmaz.
Filmin kötü adamı sonuçta.
Filmin kötü adamı olması ve filmin sonunda belden yukarısının Ginoza tarafından vurulup patlaması, daha sonrasında ise beyninin dağılmış parçalarının bile gözükmesi fanartlarının olmadığı anlamına gelmiyor.

Hayır, cidden neden var merak etmiyorum değil.


Neyse, tüm bunları geçersek film gerçekten izlemesi bile keyifli olan bir şey. Daha iyi bir kalitede olan versiyonunu bulursam tekrar izleyebilirim. -ki izlediğim şeyi tekrar izleyemiyorum-
Bu yazınında sonuna geleyim.
Saçmaladığım için üzgünüm ama bu gerekliydi. (Gerçi her türlü şekilde spoiler vereceğim ama en azından herkesin görebileceği şekilde değil.

Okumayan herkese teşekkür ediyorum. 
Ama okuyanlara da teşekkür ediyorum çünkü bu yazıya katlanabilen birileri olabilir.
Var mı?
Sanırım olabilir.
Ama umarım yoktur. Çenem hala durmuyor.
Üzgünüm.



-Ekstra-

Nicholas'ın seiyuu'sunun Hiroshi Kamiya olduğunu söylemiş miydim?


12 Ağustos 2015 Çarşamba

Saçmamaçsız Mim | Bir Başka Mim Vakası Daha

Herkese merhaba~!
Tekrardan döndüm. Şu sıralar HALA keyfim yok. Adana'ya birkaç günlüğüne olsa da gelmem ve arkadaşlarımla vakit geçirmem bile işe yaramadı. Çünkü hayatım aşırı belirsizlik içerisinde.. Bu yüzden keyifsizim.
Neyse, bu yazı benim neden keyifsiz olduğum ile ilgili bir yazı değil. Bu yazı mim.
*kurduğu cümle olmayan cümleye baktı*
Mim'e başlamam gerek sanırım...
Suki'ye teşekkür ediyorum ve mim'e başlıyorum!


1- Odanızda veya evinizde orada olduğunu unuttuğunuz bir nesne bulun. Bu  nesne ile bir anınız var mı?

Silah şeklinde bir çakmak!
Bu neden odamda diye sorarsanız, babamın tamir aletlerini koyduğu dolaptan kardeşim bulup çıkartmıştı. Çalıştığını görünce direkt aldım ve el koydum.
Bir ara kağıt falan yakıyordum onunla, eğlenceliydi. Ama şimdi ancak bir şeyler ararken, ''Aaa, bu da burada mıymış?'' dediğim şanssız bir çakmak kendisi.


2- Aklınıza gelen soğuk bir espriyi yazın. Eğer aklınıza gelmiyorsa 2-3 kelime saçmalayın.

Saçmalanmaz, taranır. *lütfen üstüme taş atın*


3- Yine aklınıza gelen biri ya da nesnenin adı ile akrostiş yazın ama yazdığınız akrostiş az ya da çok o şey veya kişi ile ilgili olsun.

S u gibi garip
U mut gibi acayip

Ş imdi ne söylemeliyim
İ çme şunu hayvan gibi
Ş alak mısın acaba
E mzik takayım mı sana
S andıkta bir kedi
İ işim ne burada benim

(neden bu bana oluyor..)


4- Seni kim mimlediyse şimdi onun blogunu -sitesini- açıyorsun ve onun bu soruya verdiği cevaptan ilginç bir kelime seçiyorsun. Ve döngünün devam etmesi için yine ilginç uzun ve saçma bir cümle kuruyorsun. Lütfen ben bir kuş gördüm. Yada bizim evde oyuncak ayı var gibi cümleler olmasın olabildiğince uzun ve saçma cümleler olsun. Hadi saçmalama potansiyeliniz görelim.

Pısırık gibi bakma bana, döverim seni kana kana.

(hayatım ile ne yapıyorum ben.. lütfen sessizce ölmeme izin verin..)


---

3. sorudan sonra bana bir haller oldu. Bu mim cidden acayipti, ne söylemem gerektiğini bilmiyorum. Birilerini mimlemek istemiyorum fsdfhjskf Ama isteyenler yapabilirler. Çekinmeyin lütfen.

Bu arada son günlerde baktığım çoğu blog bir gelişmiş bir gelişmiş, site gibi duruyor maşallah. Ama yine de.. Bilmiyorum. Ben sanırım ''olabildiğince'' sade takılmaya devam edeceğim.

Evvet!
Bugünlük/Bu haftalık/Bu aylık da benden bu kadar.
Ölmezsem tekrar görüşürüz dghsd
Kendinize iyi bakın~!

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Animeli Mim?

Herkese merhaba~!
Gecenin bir saati yazmam ayrı bir mesele, işimin başımdan aşkın olması ayrı bir mesele. Her ne kadar boş boş oturuyor gibi olsa da beynimde onbin tane plan dönüyor.
Bunları geçelim. Shuu-san'a mimlediği için teşekkür ediyorum.
Umarım bu mim beni öldürmez.


1- İlk olarak animeye nasıl başladın ? Nereden öğrendin ?

Normal yollarla başladım? İlk başta nefret edip (geçerli sebeplerim vardı) sonradan hoşuma gitmişti.
Bir arkadaşımın anlatmasıyla öğrendim?


2- İlk izlediğin animenin adı ve konusu ne ?

7-8 yaşındayken izlediğim Yu-Gi-Oh! ve Pokemon'u saymıyorum.
Vampire Knight. Çoğu kişide gördüğüm için artık klasik bu. Ama iyi bir başlangıç animesi, ona lafım yok. Konuya gelirsek,
Yuuki Cross adında bir ana karakterimiz var. 5 yaşındayken bir vampirin saldırısına uğrayacakken Kuran Kaneme tarafından kurtarılır.
Cross Akedemisin'de güvenliği sağlayan iki kişiden biridir. 
Sonrası olaylar olaylar.

(Bir de mangayı okuyorum, terbiyesiz gibi. Pis Tilki. Azıcık güzel anlatsaydın ya!)

Arşivimde böyle bir şeyin varlığından bile haberim yoktu.

3- Çok güldüğün bir anime var mı ? Varsa adı nedir ?

Gintama!
Daha sonrasında da Level E geliyor, ama en çok Gintama.


4- Çok üzüldüğün bir anime var mı ? Varsa adı nedir ?

Shigatsu wa Kimi no Uso ve Kill La Kill'in son 4-5 bölümü falan. (Kill La Kill'de son bölümleri izlerken, Skype'de topluca ağlaşıyorduk.)


5- Favori animen nedir? 

Gintama, Psycho-Pass ve Evangelion. (Tamam tamam, pek aşırı fan derecesinde değilim ve bilgi konusunda çoğu kişiden zayıfım ama 3-4 defa izlesem sıkılmayacağım tek bu 3 seri var sanırım. Önemli olan bu!)


6- Bu sıralar izlediğin anime nedir?

Bu sıralar çok şey kaçırıyorum ben. Bir anime sitesi bakıp, ''Aaa bu gelmiş, izleyeyim.'' demeyeli kaç gün oldu bilmiyorum bile. Hetalia falan izliyordum en son ama türkçe altyazılı olanlar nedense ingilizce dublajlı olduğundan ve ben acayip sinir olduğumdan bıraktım.
İngilizce altyazılı alternatif bilenler lütfen yazabilir mi? ;w;


7- Anime mi yoksa manga mı tercih edersin?

Hızlı bir şekilde manga okumayı becerebildiğimden beri manga. Daha hoşuma gidiyor?


8- Sevdiğin live-action var mı ? 

Euuumm, hayır? Bir ara Ouran High School Host Club'ınkine bakmıştım da.. İstesem de beğenemiyorum. Olmuyor.


9- En sevdiğin anime türü nedir?

Psikoloji sanırım. İlk başladığım zamanlar doğa-üstü animeleri seviyordum da.. Bir yerden sonra sıktı.


10- En sevdiğin anime OST'u nedir?

Öncelikle.. Ost'larla pek aram yok. Yani.. Çok zengin bir şey olmayacaktır ama elimden geleni yapacağım!
Buna tapıyordum mesela. Anime de çıktığında yaşadığım duyguları anlatamam. *-*



Bir de bu var.. Hoş ama.. Değil mi?


(OST ararken bir anda kendini Unhappy Refrain'i dinlerken buldu. O yüzden
ost kısmı bu kadar.)

Bu kadar millet. :c
Ost konusunda cidden bilgisizim. Telefonumda yüklü olan iki ost'da bu. ;w;

~~~

Neyse, benim pekte ilginç olmayan mim'imi okuduğunuz için teşekkürler.
Mimleyebileceğim tek Kaiya var. Hadi çok sevgili çevirmen-san. OwO

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere~!

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Umibe no Onnanoko -Manga

Herkese merhaba.
Normalde Dengeki Daisy hakkında yazacaktım ama, peh. Pek başarılı olamadım ve 2-3 haftadır taslak halinde duruyor.
Hazır daha taze taze Umibe no Onnanoko'yu bitirmişken, çoğunlukla düşüncelerimi içeren bir yazı yazayım dedim.

Oyasumi Punpun'dan sonra psikoloji türüne daha çok düşkünleştim. İlk olarak Oyasumi Punpun'un mangakasınının -yani Asano Inio'nun diğer mangalarını okumaya karar verdim.

Türkçe çevirisi olan 3 tane mangası var, daha önce okumaya başladığım Oyasumi Punpun, Umibe no Onnanoko ve Nijigahara Holograph.
Açık söylemek gerekirse Nijigahara Holograph pek ilgimi çekmedi. (Ama yakın bir zamanda okuyacağım.) Bu yüzden konusu daha hoşuma giden Umibe no Onnanoko'yu okumaya başladım.



Konu basitçe;
Sevdiği erkek tarafından reddedilince duygusal bir yıkıntı haline gelen Koume, bunu atlatabilmek için uzun zamandır ona aşık olan Kosuke ile duyguların olmadığı bir seks partnerliği kurmaya karar verir. Ama bu tür bir ilişkinin hem kendileri hem de çevrelerindeki insanlar için beklenmedik sonuçlar doğurduğunu çok geçmeden ikisi de fark eder.
Şeklinde açıklanabilir.
Manganın smut içerikli (cinsel içerikli) olduğunu da söyleyeyim de sonradan ''Ay, neden söylemedin?!'' diyenler olmasın.

Mangaya ilk başladığımda tereddüt ettiğim şey türlerde smut olmasıydı zaten. Tamam, yaoi okuyorum, orada da seks sahneleri var. Ama çoğu olabildiğince üstü kapalı olduğundan beni fazla şoka uğratmıyorlar, ki ben o tür sahneleri çabucak geçiyorum. (Kuroneko'yu indirip okumaya başladığımdaki uğradığım şok.. Hatırlamak bile istemiyorum.)
Bu mangada ise -bana göre- gerçekçi bir çizim tarzı olduğundan okumaya korkmuştum biraz. Ama yine de, nedensizce gerildim bazı yerlerde. 

Smut kısmını geçersek, manga bana göre cidden hoştu. Kosuke çok hoşuma gitse de, çok pislik bir karakter. Küfür etmemek için kendimi zor tuttum.
Koume ise ayrı bir alem. Ama benim gibi daha çocuklardı kızdığım zamanlar, sonradan hoş karakterler oldular?
Hiçbir fikrim yok. (Spoiler vermek istemiyorum, sonuçta 20 bölümlük bir manga.)
Son olarak, türkçe çevirisi 10. bölüme kadar, yani birinci cilt çevirilmiş. Devam edecektir büyük ihtimalle.
İkinci cilti ingilizce olarak okudum ve rahatlıkla söyleyebilirim ki anlaması gayet kolaydı. Ahh, keşke konuşurken de bu kadar kolay olsa, neyse.

Bana göre okunabilecek bir mangaydı, iyiydi güzeldi.
Ama smut'dan iğrenenler için pek hoş değil. Yani sonuçta her ne kadar ben mangayı okurken smut kısmını biraz olsun görmezden gelip, karakterlere odaklansam da smut sonuçta.
Ana konu bu.

Ama hoşuma gitti.

Her neyse, yine eski odamdan yazmak beni yoruyor. İğrenç anılarla dolu çok sevgili odam..
Herkese iyi bayramlar (sanırım?) ve kendinize iyi bakın.
Görüşürüz~



14 Temmuz 2015 Salı

Togainu no Chi

Herkese merhaba~!
Abnormal-kei Joshi'nin editiyle çok meşgul olduğum halde tatil kısımlarımda bitirdiğim bir visual novel, Togainu no Chi.
Şunu söylemeliyim ki bu yazı bayağı uzun olacak. Genel olarak sadece oyundan bahsedeceğim. (Animeyi izledim ama hatırlamıyorum. Mangaya bakmadım bile.)
Elimden geldiğince ''aşırı'' spoiler vermemeye çalışacağım. Yine de ufakta olsa spoiler istemiyorsanız, dikkatli olun.
Oyunun PC versiyonunun kapağı.
Togainu no Chi, Nitro+CHiRAL'ın yapmış olduğu bir BL içerikli görsel roman -visual novel- idir. Ayrıca şirketin yapmış olduğu ilk oyunmuş.(Oyun normalde PC oyunu, ancak wiki'den öğrendiğime göre PS2 ve PSP versiyonları varmış.)

Oyun, ana karakterimiz Akira'nın mahkum hayatından kurtulması için ölümcül bir oyun olan ''Igura''ya katılması ile başlıyor.
Hedefi Igura'nın en güçlü kişisi olan ''Il Re''yi (İtalyanca ''Kral'') yenmektir. Ama tabii ki BL olduğundan işler pek yolunda gitmiyor.


Konuyu uzun uzun anlatarak sıkmak istemiyorum. Oyunda yeterince görüyorsunuz zaten. Ben daha çok karakterlerden ve oyunda bulunan sonlardan bahsedeceğim.

Öyleyse, devam edelim~

~




Oyunun ana karakteri olan Akira ile başlayalım. Soğuk ve arkadaş canlısı olmayan tavırları onu havalı gösteriyor.
Ama bana göre tsundere..
Akira'yı normal bir karakter olarak sevebilmemin en büyük nedeni ise bana güçlü bir karakter gibi gözükmesi.
Böğürüp, ''Eeeüğğğ, bana yardım edin!'' diyen ukelerden değil. (Öyle ukeler var mı bilmiyorum.) Elinden gelse adam bile öldürür.
Kendini güzel koruyor.
Bir de omurice seviyordu sanırım?
Ahh.. Cidden yaşlandım.






Eh, şey. Bu da Keisuke.
Oyunda kötü sonlarında belli bir sebepten değişen kişiliği harici pek ''sevemediğim'' bir karakter.
Keisuke, Akira'nın çocukluk arkadaşı. Onu önemsiyor, onu seviyor ve benzeri şeyler.
Tek kötü yanı fazla saf olması. Gerçi bu kötü mü bilmiyorum ama. Mieh..
Arkadaş canlısı, iyi, saf.
Bunların üçünü barındıran bir varlık. Keşke hep ikinci kötü son halinde kalsa demek istiyorum.
Ama diyemem.










Geldik oyunun en shota/bishounen karakterine!
Rin!
Aslında iyi karakter. Kıyafetleri falan çok hoşuma gidiyor.
Havalı.
Bir de, göründüğü gibi olmayan bir karakter..
(Shotalardan korkun..)
Rin, neşeli ve yardımsever bir karakter. Ayrıca bayağı da güçlü. Fotoğraf çekmeyi çok seviyor. Oyunda birkaç kere görüyoruz fotoğraf çektiğini
O da Il Re'yi yenmek istiyor, ama çok daha başka sebepleri var.









Gördüğüm anda bana birilerini hatırlattı. He he, tahmin edebilmişsinizdir kim olduğunu.
Bu karakter Arbitro, kendisi.. Garip biri.
Onun için düzgün bir kelime bulamıyorum.
Çünkü biraz garip zevkleri olan biri, Kau adında bir ''köpeğe'' sahip.
Ve kesinlikle ''normal'' biri değil.
Oyunun yöneticisi oluyor sanırım? O kısımlara çok dikkat etmedim üzgünüm.
İstese kötü adam olur, ki sanırım biraz öyle.
Açıkçası bu oyun resmen kötü adam algımı şaşırttı. Kim kötü adam onu bile bilmiyorum.







Soldaki Gunji, Sağdaki Kiriwar.

Geldik bu ikisine, ayrı ayrı tanıtmak yerine ikisini birden tanıtıyorum.
Neyse, sarı saçlı olan Gunji diğeri de Kiriwar.
Bu ikisi Arbitro'nun korumaları gibi bir şey, aslında daha çok infazcı diyebiliriz onlara.
Oyunda hile yapanları -veya yapmayanları- öldürüyorlar. Aslında gözlerine batan herkesi öldürüyorlar.
Fazla söyleyebileceğim şey yok haklarında.
Zaten rotaları da fazlasıyla kısa sayılır.







Geldik Motomi'ye.
Orta yaşlı sıradan bir adam. Ama aslında pek öyle değil.
Neyse, Motomi'yi genellikle sigara içerken falan görüyoruz.
Kendisi, information broker. (Bunu nasıl çevirmem gerektiğini bilemedim, ama bilgi dağıtmak ile ilgili bir şeyler?)
Normalde bu tip karakterleri pek sevmem ama Motomi'yi biraz sevmiş olabilirim.
Arkadaş canlısı olduğundan ve rota boyunca komik diyalogları olduğundan sanırım?










Bu da Shiki!
Tamamen siyah giyinen, silah olarak katana taşıyan ve Igura'nın en güçlüsü olan kişi.
Çoğu oyuncu Shiki'den korkuyor.
Gerçekten güçlü çünkü.
Bir de egoist bir kişiliği var. Buna artı olarak bayağı sadist diyebiliriz.
Ve abartısız serideki en havalı karakter olabilir!
Çünkü cidden çok hoş.
Neyse, fazla saçmalamadan gideyim ben.
*ağladı*


Geldik son karakterimize.
Birçok ismi var. N, Nano, Nicole.
Ama gerçek adını sadece Akira biliyor.
Ben ona Nano demeyi tercih ediyorum. Oyunu normalde gerçek sonu almadan bitirecektim ama Nano'yu oynamadan bitirmek içime sinmedi.
O yüzden diğer karakterlerin tüm sonlarını alıp gerçek sonu açtım ve..
Nano!
Aslında serideki favori karakterim diyebilirim. Shiki'nin havası ayrı da, bu adam daha ilgi çekici.
Bir anda belirişi, anlamakta zorlandığım bilmeceli konuşması. Ve Akira'ya sorduğu bilmeceler.. Fazla güzel?


~

Pekala, karakterleri kendimce tanıtmayı başardım. Ama her zamanki gibi batırdım, biliyorum. Yazı yazmakta hiç iyi değilim!


-Sonlar&Rotalar


Keisuke

Akira burada çok komik değil mi?
Tam bir tsundere. OwO
Keisuke'nin 3 tane sonu var. 2 tane kötü, 1 tane iyi.
Ben sadece kötü sonlardan bir tanesini beğendim. O da biraz kanlı olduğu için. (Spoiler sayılmaz bu!)
İlk aldığım son da Keisuke'nin iyi sonuydu. Küçük ekranda mouse oyun ekranında ise hızlı hızlı geçerken oyun kendi kendine seçim yapabiliyor. Sanırım bu yüzden. Ama kötü bir son değil, ehe.



Rin


Tek sonu olan karakterlerimizden biri. İyi mi kötü mü olduğunu söylemeyeceğim.
Ama oynarken azıcık şoka uğrayabilirsiniz.
Hele o sonu.. Rin'den soğuma potansiyeli oluşturan bir son.


Arbitro


Arbitro'nun da tek sonu var.
Ama gayet yeterli bir son. İki şey söyleyeceğim.
Ana karakterin acı çekmesini ve garip şeyleri seviyorsanız hoş bir son veya sadece gerçek sona ulaşmak için açmanız gereken sıradan bir son..


Gunji&Kiriwar

Çok fazla söyleyebileceğim şey yok çünkü çok olaylı bir şey yok. İkisinde de pek iç açıcı sonlar yok. Birinde sola gidiyorsunuz, birinde sağa gidiyorsunuz ve bam! Akira game over.
Kiriwar'ı pek sevmediğimden onu direkt atlayarak oynadım ama Gunji'nin hem tipi hemde sesi nedensiz hoşuma gittiğinden onu daha dikkatli oynadım.
Evet, şeyli.


Motomi


Bu rota kesinlikle oynanmalı!
Tamam belki, benim gibi Motomi'ye karşı ön yargınız olabilir belki ama oynayın. Gülerek oynadığım tek rota bu olabilir. Motomi cidden komik bir karakter.
Sanırım.
Her neyse!
Zaten o sondaki kare Dramatical Murder oynayanlara bir yerden tanıdık gelecektir.

Shiki


Keisuke gibi, Shiki'nin de 2 kötü, 1 iyi olmak üzere 3 tane sonu var.
Şimdiden söyleyeyim, Shiki'yi oynayabilmek için en azından önce Rin'i oynamanız gerek. Ne alaka diye sormayın aslında çok alaka.
Neyse, hani iyi sonun aslında kötü son olduğu anlar vardır ya. Bana göre Shiki'de de öyle, kötü sonlar cidden iyiydi. Fazla hoşuma gittiler.
Oynarken içimden sessizce fangirllüyordum, o derece.
(Burayı bolca saçmalıkla doldurmak istedim ama, yeter..)

Nano&Gerçek Son


Daha önceden saydığım tüm 11 tane sonu alıp, oyuna tekrar başladığınızda Nano için gereken seçenekler geliyor. Nano'nun iyi bir sonu var.
Gayette güzel bir son.
Bir de gerçek adını öğrenebilseydik.. Ah.. ah!

~~~

Sanırım bu kadar, kötü bir yazı olduğu için üzgünüm.
Elimden geleni yaptım.
Not kısmını okumayı unutmayın, kişisel düşüncelerime girmemeye çalışarak, birkaç tavsiye vb. şeyler yazdım.

Kendinize iyi bakın.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.


Notlar
  • Oyunu full ekranda oynamanızı pek tavsiye etmiyorum. Görüntü kalitesi biraz kötü olabiliyor.
  • Bazen endingleri almada problem olabiliyor. Yani belirli seçenekler çıkmayabiliyor. Belki de sadece bende olmuştur. Sonuçta yükleyeli uzun zaman oldu.
  • Togainu no Chi'de de takıldığım bir yer vardı o da kulak çizimleri, bazı yerlerde sorun olmuyor da çok dikkat ettiğinizde sinir bozucu oluyor.
  • Oyunu buradan indirebilirsiniz, çalıştırma kısmı biraz zor ama başarabilirsiniz! Yaparsınız!  
    Oyun artık Steam'de bulunmakta ancak tüm +18 içerik oyundan kaldırılmış durumda ve çeviriyi yapan şirketin sitesinden patch almanız gerekmekte. (Sırf bu yüzden sırf oyunu 5 yılın ardından, legal oynayabilmek amaçlı satın aldığım halde oynayamadım. Çünkü bu oyunu tamamlayan bir öğe +18 içerik..)
  • Rotalara daha rahat ulaşmak için bu rehbere bakabilirsiniz.
  • Bazı sonlar pek iç açıcı bitmiyor, hatta bazıları rahatsız edici olabilir. Dikkatli olun.
  • Oyunu oynamadan önce animeyi izlemek gibi bir hata yapmayın, lütfen.. Yapmayın. Oyunu oynayın, daha sonra isterseniz animeyi izlersiniz.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere~!